BRAVO SONER YALÇIN!
“Eski CIA Başkanı DEUTCH, 23 Temmuz 1995’te, yani Refah-Yol kurulması öncesinde Ankara’daydı. Deutch, Brüksel doğumlu Rus Yahudisi olmaktaydı. 1945’te Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı yapılmıştı. Kimya mühendisiydi. Massachusetts Institute of Technology/MIT’de profesörlük ve dekanlık görevleri vardı. ABD Enerji Bakanlığı’nda Müsteşarlık ve Savunma Bakan Yardımcılığı gibi stratejik makamlarda bulunmuşlardı. 10 Mayıs 1995’te ABD Başkanı Bill Clinton onu CIA’nın başına atamıştı.
İşte bu Siyonist Yahudi ve CIA Başkanı Deutch, 23 Temmuz 1995’te Ankara’ya uğramıştı. Bu ziyaretinde ilginç bir buluşma yaşanmış, TBMM’de 77 milletvekiliyle dördüncü parti olan Refah Partisi/RP Genel Başkanı Erbakan ile özel bir görüşme yapmıştı!? Sadece CIA Başkanı değil; Graham Fuller gibi “Ilımlı İslam” taraftarı CIA ajanları, ABD’nin Adana Konsolosu Harry Cole ya da Eugene Zajac gibi ABD diplomatları da, RP ile ilişki kurmaya başlamışlardı. Keza: ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Peter Tarnoff Türkiye’ye geldiğinde Erbakan’ın evine uğramıştı. Medya önünde Erbakan’ın elini sıkıp “Sizinle çalışmak zevk olacak” buyurmuşlardı. O dönem partinin dışişleri sorumlusu Abdullah Gül, Erbakan’la birlikte 1992 ve 1994’te ABD’ye uçmuşlardı. Öyle ki… 1994 yılının ilk dokuz ayında RP ile ABD’liler arasında 15 görüşme yapılmıştı. Amerikan Büyükelçiliği’nde RP’liler ile temas kurmak için Dean Deal adlı -CIA ajanı- görevli kılınmıştı. WikiLeaks sızıntılarında Amerikalı diplomatlar, artık RP’den “Kürt sorununu çözecek parti” diye bahsediyorlardı. Dillerindeki “Hoca” gitmiş “profesör” gelmişti; Erbakan’a yeni imaj çizdiklerini sanıyorlardı.
CIA Başkanı Deutch’un, Erbakan’ı niçin ziyaret ettiği ortaya çıkmıştı. CIA, Erbakan’ın iktidara yürüdüğünün farkına varmıştı.
1990’ları anımsayınız: Sovyetler Birliği dağılmış, Soğuk Savaş sonlanmış, “İmparator ABD” yeni dünya düzeni inşa etmeye başlamıştı. Türkiye, ABD’nin dayattığı Yeni Dünya Düzenine uyumlu ülke olmalıydı! Demirel, İnönü, Yılmaz kamucu politikalardan yeteri kadar tavizkâr olamamışlardı. Acaba “Ilımlı İslam”ın temsilcisi yapmaya uğraştıkları Erbakan istediklerini yapacak mıydı? Milliciliği bırakıp, küreselleşmeye razı olacak mıydı? İslam Ortak Pazarı gibi projeleri unutacak mıydı? Malum odakların önerdiği özelleştirmeyi başaracak mıydı? IMF’nin dayattığı sıkı kemer sıkma politikalarını uygulayacak mıydı? Emperyalizm-sömürgecilik gibi kavramları unutup İsrail ve ABD ile dost olacak mıydı? Görüşmelerde Erbakan’ın tavrı ılımlıydı. ABD, Erbakan’a şans tanıyacaktı.
Oysa Erbakan’ı Tanıyamamışlar, Yine Aldanmışlardı!
Erbakan Başbakan olmuştu. ABD Onun yanına neoliberalizmin ateşli savunucusu Çiller’i koymuştu. Ve fakat: Erbakan, ABD-CIA isteklerinin hiçbirini takmamıştı. Aksine; kamu çalışanına yüzde 50 ve asgari ücrete yüzde 70 zam yapmıştı. Tarımsal Destekleme Fonu’nu ve esnafa verilen teşvikleri artırmıştı. Bankaların repo oranlarını düşürmüş ve kısıtlamıştı. “Havuz” sistemiyle özel bankaların kamuyu sömürmesinin önüne geçmeyi başarmıştı. Hele dış politika; ilk gezisini ABD’nin baş düşmanı İran’a yapmıştı; 23 milyar dolarlık doğalgaz anlaşması imzalamıştı. Kaddafi ile buluşmuş, anlaşmıştı. Müslüman D-8’lerin kurulmasına öncülük yapmıştı. Peki sonra neler yaşandı? Kültürel ve suni sorunlar, ekonomi ve siyasal gündemin önüne alınmıştı. İncir çekirdeğini doldurmaz suni olaylar gündeme taşınmıştı. Ardından 28 Şubat yapılmıştı.
Ve sonra RP kapatılmış ve AİHM kapatılmayı demokrasiye uygun saymıştı. (Çünkü AB de ABD gibi Siyonizm’in hizmetkârıydı.) Ardından… RP’de “Yenilikçiler” diye Erbakan’a karşı çıkan grup çıkmıştı. Bu hizip sonra -Erbakan’ın deyimiyle arka kapıdan kaçanlar partisi- AKP’yi kurmuşlardı. CIA ürünü FETÖ ve liboş solcularla ittifak yapılmıştı. Ve Erbakan’ın yapmak istemediklerini yaptırmak için AKP iktidara taşınmıştı. Siyonist Yahudi John Deutch, CIA’dan ayrıldıktan sonra Amerikan Ulusal Petrol Konseyi üyesi olmuşlardı. Orta Doğu petrolünün ABD’ye sunulmasını sağlayacak BOP’u kabul etmemesi Erbakan’ın sonunu hazırlamıştı. (Sn. Erdoğan ise BOP’un Eşbaşkanı yapılmıştı.)
Şimdi, (Ey Erdoğan ve yandaş takımı!..) seksen küsur yaşındaki biberonla beslenen yaşlı generalleri hapse atarak “28 Şubat mağduruyuz” edebiyatı yapmayınız, çünkü Erbakan’ı siz yıktınız!” diyen Soner Yalçın, alkışlanacak bir tavır takınmıştı. Bu duyarlı tavrı, daha önce defalarca Erbakan aleyhindeki asılsız itham ve iftiralarının da bir nevi itirafıydı. Yani Erbakan; bütün dünyayı ve Erdoğan iktidarını parmağında oynatan ABD’nin… Ve Gizli Dünya Devletinin asıl patronları olan Siyonist odakları aldatıp, Türkiye’de Refah-Yol iktidarını ve Başbakanlık yolunu kolaylaştırmıştı. Daha önce Pakraduni asıllı Oğuzhan takımının partisine sızdırılmasına razı olduğu gibi, bu sefer de Tansu Çiller’in koalisyon ortağı yapılmasına göz yummuşlardı. Ama Başbakan olduktan sonra; tamamen Milli çıkarlara ve insani amaçlara odaklanmış, tarihi ve talihli atılımlar başlatmış ve birçoğunu başarmıştı.
İşte Siyonist merkezler ve perde arkasında ABD ve AB’yi yöneten güçler, Erbakan tarafından aldatıldıklarını ve ters köşeye yatırıldıklarını anlayınca, o malum ve mel’un 28 Şubat’ı tezgâhlamaya mecbur kalmışlardı. Bu hıyanet sürecinde ABD’nin ve arkasındaki Siyonist merkezlerin en önemli figüranlarından birisi de Sn. Erdoğan ve dönek arkadaşlarıydı. Evet Erbakan’ı asıl yıkan, arkadan çelme takan bunlardı. Şimdi kalkmışlar, 28 Şubat’ın beşinci sınıf figüranları olan bazı paşaları hem de 20 yıl sonra içeri atarak çok çiğ ve çirkin bir istismarcılığa daha soyunmuşlardı…
Soner Yalçın, bu saptama ve ifşaatlarıyla; Erbakan Hocamızın defalarca vurguladığı: “28 Şubat, Amerika’da ve Siyonist odaklarca planlanmıştır. Refah-Yol iktidarımızın, faizsiz, IMF’siz Havuz Sistemi’ne ve hızlı kalkınma projelerine ve D-8’ler gibi tarihi ve talihli Yeni Bir Dünya girişimlerine başka türlü engel olamadıkları için bu yola başvurmuşlardır. Bazı medya mensuplarını, rantiyeci iş adamlarını, kiralık sendika ağalarını, bunlardan etkilenen birtakım paşaları kışkırtarak, Yenilikçi diye bazı Milli Görüş kaçkınlarını da nefsi ve dünyevi hesaplarla ayaklandırarak, ya Refah-Yol’u yıkmaya ya da ülkemizde kardeş kavgası çıkarmaya çalışmışlardır!” şeklindeki beyanları ispatlanmış olmaktadır. Bu gerçekler, Milli Çözüm yazılarında ve kitaplarımızda da defalarca ve etraflıca anlatılıp vurgulanmıştır. Şimdi Erbakan’a ve Milli Görüş davasına hıyanet karşılığı iktidara taşınanların, ikide bir 28 Şubat karşıtı beyanları; hem samimiyetsiz bir istismarcılıktır, hem de suçluluk psikolojisiyle, duydukları vicdani rahatsızlığı bastırma çabasıdır.
Özdemir Bayraktar Artık Konuşmalıydı!
İnsansız Sualtı Sistemleri Yarışması var… Tarım Teknolojileri Yarışması var… Türkçe Doğal Dil İşleme Yarışması var… Uçan Araba Tasarım Yarışması var… Robotaksi var… Üstelik, bunların ilköğretim kategorisi var. Lise kategorisi var. Lisans ve lisansüstü kategorisi var.
Teknofest‘den bahsediyorum; Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali‘nden… Yani, Selçuk Bayraktar ve ağabeyi Haluk Bayraktar’ın Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı / T3… Bunlar Mühendis Özdemir Bayraktar‘ın oğullarıdır.
Özdemir Bayraktar, Erbakan’ın İTÜ‘deki Milli Görüş ekibindedir. Ki 1972’de mezun olunca Erbakan’ın İTÜ’den sınıf arkadaşı Motorlar Kürsüsü’nden Prof. Dr. İsmail Hakkı Öz‘ün asistanlığını yapmıştır. Gümüş Motor‘u kuran Erbakan, Prof. Öz ile TMMOB’un düzenlediği 1962 Sanayi Kongresi tertip komitesinde yer almıştır.
2 Şubat 1962 tarihinde İTÜ Taşkışla’da yapılan ilk Sanayi Kongresi‘ni bugün maalesef hatırlayan veya hatırlatan kalmamıştır. Orada:
-Hidroelektrik Enerji Kaynaklarının Memleketin Endüstriyel Gelişmesindeki Etkileri…
-İnsan Gücünün Değerlendirilmesinde Ağır Endüstrinin Rolü…
-Yerli Motor Pompası ve Santrifüj Sanayi’nin Önemi…
-Türkiye’nin Maden Sanayi ve Demir-Çelik Sanayi’nin Yakın Geleceğine Toplu Bakış…
-Türkiye’de Milli Gelir Potansiyelinin Tespiti, gibi konular tartışılmıştır.
27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinde (Erbakan’ın generallere verdiği özel brifingin etkisiyle) ve yerli “Devrim Otomobili” sembolüyle başlattığı Milli sanayi arayışının ürünüydü bu çalışmalar… Türkiye’yi sanayide kendine kul yapmak isteyen emperyalizm kuşatmasını aşma çabasıydı bunlar… Türkiye, Devrim Otomobili‘nden Teknofest’teki Uçan Araba Tasarım Yarışması‘na uzanan hayli dikenli süreç yaşadı/yaşamaktadır (ve bütün bu kutlu çalışma ve aşamaların asıl mimarı Rahmetli Erbakan’dır…)
Çok partili hayata geçtiğimiz 75 yıldır, sandığa odaklı (ve mason fırıldaklı) siyaset ülkeyi geri bırakmıştır. Onca yılı “Gardırop Atatürkçülüğü” ile “Gardırop Müslümanlığı” çekişmesiyle boşa geçirenleri (artık tanımak ve sorgulamak lazımdır.)
28 Şubat sebebiyle 89 yaşındaki Çörekçi ve 85 yaşındaki Kılıç’ı bugün cezaevine (koyarak kendi tahribatlarını örtmeye çalışanlar, Erbakan’a asıl hıyaneti yapanlardır!..) Eski Hava Kuvvetleri Komutanı H. İbrahim Fırtına‘nın “Alçalmadan Yükselenler” kitabını tekrar elime aldım. Kılıç diyor ki: “ABD’nin Sacramento şehrindeki (Hava Lojistik Merkezi’ndeki) yetkili bir ikmal assubayı, bizim istediğimiz bilmem ne parçasını yollamazsa bizim tayyare uçamıyordu.”
Kıbrıs Savaşı‘ndan sonra Hava Kuvvetleri (yine Erbakan’ın gayret ve girişimleriyle) teknoloji hamleleri başlattı. Hava Elektronik Sanayi (HAVELSAN) veya Türk Havacılık ve Uzay Sanayi AŞ (TAI-TUSAŞ) gibi… İşte bunların en yakın tanıklarından biri Özdemir Bayraktar’dır.
Sn. Özdemir Bayraktar TV’lere çıkarılıp sorulmalıdır:
-Milli Görüşçü olarak TSK ile çalışırken 28 Şubat’ta bile engellerle karşılaştınız mı?
-Ahmet Çörekçi ve İlhan Kılıç ile birlikte hava teknolojisi çalışmalarında nasıl iş birliği yaptınız?
-FETÖ kumpasından hapiste yatan komutanların defalarca ziyaretlerine, duruşmalarına niçin katıldınız?
-1986′da kurulan şirketiniz Baykar, bugüne kadar 400 SİHA-İHA yaptı ise (bunda Rahmetli Erbakan’ın ve TSK’nın payı ne kadardı?)
Evet sorunuz; insansız uçak ürettikleri İkitelli’deki fabrikanın duvarına büyükçe Atatürk‘ün “İstikbal Göklerdedir” sözünü neden yazdırdı Özdemir Bayraktar?”
Bazı ekleme ve düzeltmelerle aktardığımız bu tespitleri yapan Soner Yalçın umarız daha derin ve tarihi gerçeklere de projektör tutacaktır.
Karamollaoğlu; İHA, SİHA ve TİHA’ların Asıl Sahibi Olan Erbakan Hoca’yı Ağzına Bile Almamıştı!
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, daha önce önemsiz göstermeye çalıştığı halde Akıncı TİHA üretimi nedeniyle Baykar Savunma ve Bayraktar ailesine tebrikler yağdırmıştı. Temel Karamollaoğlu, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, gündeme dair açıklamalarda bulunurken, Baykar tarafından yerli ve Milli imkânlarla geliştirilen ve Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine giren Bayraktar Akıncı Taarruzi İnsansız Hava Aracına (TİHA) ilişkin yorumlar yapmıştı. Bayraktar ailesini tebrik ederek: “Yıllardır kendilerini tanıdım, çok ama çok büyük başarılara imza attılar, şu anda da ülkemizin medarıiftiharı oldular ve ülkemize bir güç kazandırdılar.” ifadelerini kullanan Temel Karamollaoğlu, “Bu teknolojileri aslında Erbakan Hocamızın hazırladığını; Özdemir Bayraktar’a bizzat aktardığını ve TSK ile irtibatlarını sağlayıp üretim imkânlarını kolaylaştırdığını” ise ağzına bile almamıştı. Acaba Hocamız, bunların ayarını ve amacını bildiği için bu teknolojik sırları Oğuzhan ekibinden saklamış mıydı, yoksa bunlar bile bile Erbakan’ı unutturmaya mı çalışmaktaydı?
“Milli imkânlarla geliştirilen Akıncı TİHA şu anda göklerde. Ben bundan dolayı Bayraktar ailesini bir bütün olarak tebrik etmeyi bir vazife olarak görüyorum. Yıllardır kendilerini tanıdım, çok ama çok büyük başarılara imza attılar, şu anda da ülkemizin medarıiftiharı oldular ve ülkemize bir güç kazandırdılar. İnşaallah bundan sonra bu gelişmenin üzerine daha büyük ideallerin inşa edildiği bir dönem olur.” diyen Temel Bey, Erbakan’ı hiç hatırlatmamıştı!?
SP İBB Başkan Adayı Necdet Gökçınar, Oğuzhan Asiltürk’e; “ABD ağzıyla konuştuktan sonra Besmeleyle başlasan ne olur?” diye çıkışmıştı.
Saadet Partisi’nden yerel seçimde İBB Başkan Adayı olan Necdet Gökçınar, Oğuzhan Asiltürk’ün gerçek ayarını ve amacını, sert ve net sözlerle ortaya koymuşlardı.
Saadet Partili Oğuzhan Asiltürk, Genel Başkan Temel Karamollaoğlu’nun göstermelik muhalefetine rağmen Cumhur İttifakı’na katılmakla ilgili olumlu mesajlar vermekten geri durmamıştı. Afganistan konusunda da değerlendirmelerde bulunan Asiltürk, “Taliban bir başarı kazandı. ‘Biz onlara yardımcı oluruz, destekleriz’ dedim, İslami hassasiyeti olmayanlar tepki göstermeye başladılar” diyerek konuyu çarpıtmıştı.
Hatırlayacağınız gibi güya Saadet Partisi YİK Başkanı Oğuzhan Asiltürk, sosyal medyadaki son mesajında da “Besmele” ile başlayan Afganistan mesajı yayınlamıştı. Saadet Partisi’nden yerel seçimde İBB Başkan Adayı olan Necdet Gökçınar ise, Oğuzhan Asiltürk’e sert sözlerle yüklenirken, Temel Bey’in pasifliğine ise hiç dokunmamıştı. Necdet Gökçınar, sosyal medyada “ABD yapımı Taliban’a ve AKP’ye yandaşlık yapıp Afganistan mesajı yayınlayan, liderliği kendinden menkul Saadet Partisi YİK Başkanı mesajına besmele ile başlamış. ABD ağzıyla konuştuktan sonra besmeleyle başlasan ne olur salavatla başlasan ne olur!” diye yazmıştı.
Evet, sıkça Ayet, Hadis meali okuyarak bilgiçlik ve takva numarası yapan Oğuzhan Asiltürk, SP’yi AKP’ye katma hesaplarından geri adım atmamıştı. Şimdi bu Oğuzhan Bey’e sormak lazımdı: “27 Ağustos 2021’de Bosna Hersek’e gitmeden 1 ay kadar önce, 30 Temmuz 2021 tarihinde 4321 sayılı bir kararname çıkartıp ‘Bu ülke üzerinden Domuz ve Eşek eti ve sakatatı’ ithaline izin veren Erdoğan iktidarıyla ittifak kurma çabasının altında hangi gerekçeleri vardı? Yoksa ‘GEN’lerinin gereğini mi yapmaktaydı?”
Oğuzhan Asiltürk’ün SP’yi AKP’ye yamamak için uydurduğu yeni bahane: Meclis’te Grup kuracak kadar, yani 20 Milletvekili kontenjan sağlanmasıymış… Oysa Erdoğan zaten kendisine ve AKP zihniyetine hizmet edecek, ama zahiren Milli Görüşçü bilinecek isimleri özellikle listeye almaya kararlıydı!
Abdulkadir Selvi, Erdoğan’ı Yalanlayan Gerçekleri Yazmıştı!
Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomiyi öven konuşmalarını boşa çıkarmış ve “En önemli problemimizin ekonomi ve işsizlik olduğunu” yazmıştı. AKP hükümetinin en sadık kalemlerinden Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi’nin yazısında verdiği bilgiler Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı kızdıracak saptamalardı. Hükümete her şart ve ortamda destek vermeyi görev haline getiren hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın takıldığı yerlerde kendisine sufle veren Abdulkadir Selvi, 20 Ağustos 2021 tarihli yazısında halkın sesine tercümanlık yapmıştı. Optimar’ın ağustos ayı anketinin sonuçlarını köşesine taşıyan Abdulkadir Selvi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her fırsatta ekonomimiz iyi söylemlerini boşa çıkaracak bir veriyi okuyucularına aktarmıştı. Selvi, yazısında ekonominin en önemli sorun olduğunu ifade ederken, Optimar‘ın anketinden “Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” sorusuna, yüzde 40.9’la ekonomi yanıtı verildiğini hatırlatmıştı. Selvi, söz konusu ankete göre korona virüs 12.8 oranıyla en önemli ikinci sorun olduğunu, üçüncü sırada ise 12.5’le işsizlik olduğunu yazmıştı.
Artık yandaş yalakaları bile Erdoğan’ın yanlışlarını ve ülkenin sürüklendiği ekonomik ve sosyal bunalımı gündeme taşırken; Oğuzhan Asiltürk’ün SP’yi AKP’ye katma gayretleri, bilinçli bir hıyaneti yansıtmaktaydı.
ABD’den Türkiye’ye Yeni Ambargo Hazırlığı!
ABD Kongresi’nde ve Senatosu’nda görev yapan Helen (Yunan) kökenli (ama Selanik Yahudileri) iki Temsilciler Meclisi üyesi, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Menendez ve Temsilciler Meclisi üyesi Gus Michael Bilirakis ile dönemin çiçeği burnunda Delaware Senatörü Joe Biden, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında -1975 yılı başında-, İsrail’in de büyük katkılarıyla “ABD’den Türkiye’ye silah ambargosu” kararını aldırtmışlardı. TSK’nın kullandığı tüm araç gereçlerin, silahların, tankların, uçakların ve bunların cephanelerinin ABD yapımı ve dolaylı olarak ABD’ye bağlı olması nedeni ile söz konusu ambargo TSK’nın âdeta elini kolunu bağlamıştı. Başkan Gerald Ford’un onayladığı bu karar, 3 yıl sonra Jimmy Carter tarafından kaldırılmıştı. Kaldırılma nedeni; (Rahmetli Erbakan’ın Başbakan Yardımcısı olduğu) Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin, İncirlik hariç, sınırları içindeki tüm Amerikan üslerini kontrol altına almasıydı. ABD’nin bu ambargosu her ne kadar TSK’nın canını yakmış, hazinenin karaborsadan yedek parça almasına neden olmuşsa da, uzun vadede Türkiye’nin çıkarına olmuştu. Türkiye’nin ne pahasına olursa olsun kendi silahını üreterek bağımsız olma yolunu seçmesinin temelini oluşturmuştu. (Erbakan Hocamızın özel gayret ve girişimleriyle Milli Savunma Sanayimizin kurumları ve fabrikaları açılmıştı.)
Tarih tekerrürden ibaret derler. Bugün yine aynı kişiler, (Bilirakis ve Menendez) yanlarına 25 senatör ile Temsilciler Meclisi üyesini alarak, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’e, Türkiye’nin İnsansız Hava Aracı endüstrisinin sonuçları hakkında bir rapor yayınlamasını isteyen bir mektup yollamışlardı. Amaçları Türkiye’ye ambargo uygulatmak ve İHA üretimi ile dış satımına takoz koymaktı. Karabağ’daki Azerbaycan-Ermenistan savaşında, Suriye ve Irak’ta PKK ve YPG’ye karşı ve Libya’da da Hafter güçlerine karşı Türk İHA’larının etkin, caydırıcı ve başarılı bir şekilde kullanılmış olması bu ambargo olayının esas nedenini ortaya koymaktaydı. Buna mukabil istiyorlar ki, Bayraktar’ın ürettiği İHA’larda kullanıldığını iddia ettikleri 10 farklı parçanın ABD’de veya ABD’li şirketler tarafından başka bir ülkede üretilmiş olmaları nedeni ile Türkiye’ye ambargo uygulansın ve Türkiye, böylesine savaş teknolojilerini radikalce değiştirmiş olan İHA üretiminden zorla vazgeçirilmeye çalışılsın!.. Gerçekte ABD’nin ve İsrail’in bütün korkusu, Türkiye, Pakistan ve Rusya tarafından savaş İHA’larının ortak üretimi anlaşmasının yapılmış olması ve İHA üstünlüğünün ellerinden kayıp gitmesi telaşıydı. Pentagon bu konuda çok geç kalındığının farkındaydı. Bu nedenle de ekonomik ambargo dâhil her tür kısıtlamanın Türkiye’ye uygulanmasını destekliyorlardı. Söz konusu Helen kökenli ve Siyonist Yahudi fikirli Senatör ve Temsilciler Meclisi üyelerinin ortaklaşa ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’e gönderdikleri mektubun giriş bölümü ise bana göre çok ilgi çekici ve önemli bilgileri barındırmaktaydı. Giriş bölümünün çevirisi aynen şu şekildeydi: “Dünyanın birçok bölgesini istikrarsızlaştıran ve ABD’nin çıkarlarını, müttefiklerini ve ortaklarını tehdit eden Türkiye’nin, Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) programı konusundaki endişelerimizi ifade etmek için yazıyoruz.”
Belli bir süre sonra bu mektup doğrultusunda Kongre tarafından Türkiye’ye ambargo konması kararı alınırsa, imzalayacak kişi de Başkan Joe Biden olacaktı. 1975 ABD ambargosunun 3 yaratıcısından birisinin de Biden olduğunu hatırlatmak lazımdı.[1]
Batı’nın, Kuzey Irak Kürt (Barzani) Yönetimini Türkiye’ye Kışkırtması!
Resmi temaslarda bulunmak üzere Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimine gelen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Başkan Neçirvan Barzani, Başbakan Mesrur Barzani, Kuzey Irak Parlamentosu Başkanı Rewaz Fayeq ve diğer yetkililerle ortak bir görüşme yapmışlardı. Başbakanlıktan yapılan açıklamaya göre, görüşmede, Irak ve bölgedeki durum, Fransa ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi konuları ele alınmıştı. Ama asıl gizli gündem, “Türkiye’ye karşı alınacak ortak tavırlar” olduğu yorumları yapılmıştı. Fransa ile Kuzey Irak arasında tarihi dostluk ilişkileri bulunduğunu hatırlatan Macron, Başkan Mesud Barzani’nin liderliğinde Peşmergenin IŞİD’e karşı zaferinden dolayı da övgüler yağdırmıştı.
Rudaw’ın aktardığına göre; ülkesinin bu konuda destek vermeye devam edeceğini kaydeden Emmanuel Macron, “Kürdistan’a ziyaretimiz, Fransa’nın dostlarını yalnız bırakmayacağı mesajını taşıyor” ifadelerini kullanmıştı. “Fransa’nın değişik süreçlerde Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimine verdiği destek ve yardıma” değinen Başbakan Mesrur Barzani de, Irak’taki sorunların çözümü konusunda Fransa ve uluslararası toplumla ortak çalışmanın önemini vurgulamıştı. Mesrur Barzani’nin “Uluslararası Toplum” dediği Siyonist odaklardı. Başbakan Barzani, bölgenin güvenlik ve istikrarı konusunda da Fransa’nın önemli bir yeri olduğunu hatırlatmıştı. Görüşmede (ayrı bir devletmiş gibi) Erbil ile Bağdat arasında imzalanan “Şengal Anlaşması ve Ezidilerin evlerine dönmesi için zemin hazırlanması” gibi konular da ele alınmıştı.
Şimdi sormak lazımdı: Türkiye mülteci sorunlarıyla uğraşırken ve Batı sınırımızda ABD Yunanistan’a savaş yığınakları yaparken, şimdi Güneydoğu sınırımızda Fransa hangi şeytani hazırlıkları kurgulamaktaydı?
Erken Seçim Hazırlığı, Erdoğan’ı Kurtaracak mıydı?
Habertürk yazarı Sevilay Yılman, “İçimden bir his seçimler 6 Kasım 2022’de olacak” diyerek erken seçim için dikkat çeken değerlendirmelerde bulunmuşlardı. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın son dönemde yaptığı açıklamalara dikkat çeken Yılman, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son zamanlarda AKP’nin iktidar olduğu dönem boyunca yaptıklarına, icraatlarına ısrarla vurgu yapması kampanyaya başladığının izlenimini verdiriyor.” yorumunu yapmıştı. İyi de, Erdoğan iktidarı o tarihe kadar dayanacak mıydı? Veya Türkiye bu tahribatlara daha ne kadar katlanacaktı?
Sabah yandaş yazarı Mehmet Barlas’ın ifşaatı: “En aktif Kemalist Tayyip Erdoğan’dır!”
Sabah yazarı Mehmet Barlas, Sabah’taki köşesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan için olay olacak bir yazı yayımlamıştı. Mehmet Barlas, 30 Ağustos Zafer Bayramı kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan için kullandığı ifadeler şaşırtıcıydı. Köşesinden Cumhurbaşkanı Erdoğan için “Günün en aktif Kemalist’inin, Tayyip Erdoğan olduğunu görürsünüz” ifadelerini kullanan Barlas, yazısında şunları aktarmıştı:
“Oysa 30 Ağustos, bütün bu zaman dilimlerinin ötesinde bir anlam içeriyor. Malazgirt’le Anadolu’ya girmeyi başaran biz Türklerin eski Anadolulular tarafından dışarı atılmasının engellenmesidir 30 Ağustos. Kurtuluş Savaşı dönemine baktığımız zaman İzmir Yunanlıların, Antalya İtalyanların, İstanbul İngilizlerin ve Anadolu’nun diğer bölgeleri de Gaziantep, Urfa, Adana gibi Fransızların işgalindedir. Eğer 30 Ağustos zaferimiz olmasaydı biz Türkler, yeniden Asya yollarına düşebilirdik… Bugün bilinçsiz birileri, 30 Ağustos’u bugünün Türkiye’sine karşı ve Atatürk’ü kullanarak işlemeye çalışıyorlar. Oysa bugünkü Türkiye, Atatürk’ün rüyalarında gördüğü büyük Türkiye’nin bir yansımasıdır. (Türkiye Erdoğan sayesinde) Altyapısı, üstyapısı tamamlanmış ciddi bir orta sınıfı olan yerleşik bir ülke konumundadır. Bu durum Atatürk’ün antitezi değil, Atatürk’ün gerçekleşen rüyasıdır. Atatürk vefat ettiğinden bu yana yönetime geçen Cumhurbaşkanlarının ülkeye yaptıkları hizmetleri bir karşılaştırın, ne demek istediğimi anlarsınız… Ve günümüzün en aktif Kemalist’inin, Tayyip Erdoğan olduğunu görürsünüz!”
Evet, Sn. Erdoğan’ı, onun iktidara hangi odaklar tarafından ve hangi oyunlarla taşındığını Kayıhan Osmanoğlu’ndan çok daha iyi bilen Dönme Barlasların Mehmet’i tarihi bir itiraf ve ifşaatta bulunmuşlardı.
Kayıhan Osmanoğlu’nun Atatürk’e Sataşması!
Okudunuz; Sultan Abdülhamit’in torunu geçinen ve sorumsuzca muhterem dedesinin aziz hatırasını istismar eden A. Kayıhan Osmanoğlu; tam bir şımarıklıkla ve iktidara yaranma şarlatanlığıyla:
“Dedem Fatih, İstanbul’u Besmele çekerek aldı; öyle birileri gibi kafa çekerek değil!” şeklinde küstahça bir paylaşımda bulunmuşlardı. Oysa yılışıp yanaşmaya çalıştığı bu İslamcı geçinen Din istismarcıları, daha önce 30 Ağustos törenlerinde, Mustafa Kemal Atatürk’ü övmek için yarışmışlardı. Ya onlar riyakârlık ve münafıklık yapmışlardı, ya da Kayıhan Osmanoğlu yalakalık yapmaktaydı.
Midye ve karides için “Haram” fetvası yayınlayan Diyanet; Domuz ve Eşek eti ithaline izin veren kararname için niye tepkisiz kalmıştı?
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, midye, karides, kalamar, yengeç, ıstakoz gibi deniz ürünlerinin “helal olmadığı” açıklaması konuşulurken herkesin gözünden kaçan bir kararnamenin ayrıntıları kafaları karıştırmıştı. Yazar Aytunç Erkin, “Peki ya domuz eti?” başlıklı yazısında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Bosna-Hersek ziyareti öncesinde çıkan kararnamenin perde arkasını kaleme almıştı. “Kararnameyi okuyunca bir şey anlamıyorsunuz… GTİP’e bakınca hiç anlamıyorsunuz… Çünkü sadece rakamlara rastlıyorsunuz… Ancak, o rakamların karşılığını okuyunca domuz ve eşek eti ithaline izin verildiğini anlıyorsunuz!? Diyanet İşleri Başkanlığı, midye, karides, kalamar, yengeç, ıstakoz gibi deniz ürünlerinin ‘helal olmadığını’ açıkladığını hatırlıyorsunuz. Peki domuz eti helal mi? diye sorduğunuzda suçlu oluyorsunuz… Bosna-Hersek’e yapılan ziyaretten bir ay önce çıkarılan bu kararnamenin kimler için çıktığının yanıtını bulamıyorsunuz…”
O yazıya birlikte bakalım: Tarih 27 Ağustos 2021… Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Zeljko Komşiç tarafından Başkanlık Sarayı’nda resmî törenle karşılandı. Bosna Hersek’in Türkiye’nin gözünde apayrı bir yeri olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki ülke arasındaki iş birliğinin daha da geliştirilmesi için neler yapılabileceğinin ele alındığını açıklamıştı. Şimdi, bir ay geriye dönelim… Orman yangınları, sel felaketi, Taliban, Diyanet’in Atatürk’ü anmadan yayımladığı mesajlar ya da ‘helal olmayan deniz ürünleri’ tartışması içinde 30 Temmuz günü Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kararname yayımlamıştı. Birlikte okuyalım:
“Karar Sayı: 4321
Ekli, “Bosna Hersek Menşeli Bazı Ürünlerin İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanması Hakkında Karar”ın yürürlüğe konulmasına, 1567 sayılı Kanunu’nun 1’inci, 474 sayılı Kanunu’nun 2’nci, 3283 sayılı Kanunu’nun 2’nci, 4458 sayılı Kanunu’nun 16’ncı, 22’nci ve 55’inci maddeleri ile 2967 saylı Kanun ve 7310 sayılı Kanun hükümleri gereğince karar verilmiştir.” Ne anladınız? Hiçbir şey! Açalım…
“GTİP ve Armonize Sistemin” Açılımı!
Önce teknik bir bilgi… Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonları (GTİP) ne demek? Hemen yanıtını verelim: GTİP, Dünya Gümrük Örgütü’nün standart hale getirdiği armonize sistemden alınan ve tüm dünyada ürünlerin tanımlanması ve sınıflandırılması için kullanılan 12 haneli bir kod. Bu kodun ilk 6 hanesi armonize sistem (uluslararası ticarete konu olan malların sınıflandırılması) tarafından belirlenir ve ülkeler tarafından herhangi bir değişiklik yapılmasına izin verilmez, sonraki 2 haneyle beraber ilk 8 hane aynı bölgedeki ülkeler için (örneğin tüm Avrupa Birliği üyesi ülkeler ve Türkiye de) ortaktır. Sonraki 2 hane hangi ulusa ait olduğunu gösterirken son kalan iki haneyle beraber ürünün tam istatistik kodu belirlenmiş olur. Dünya Gümrük Örgütü’ne bağlı 170’ten fazla ülkede kullanılmakta olan ürün kodlama sistemine armonize sistem (Harmonized Commodity Description and Coding System, HS Code) denilmekte.
“Bu Kadar Hayvan Bosna’da Bulunmazdı!”
Okan Gaytancıoğlu Edirne Milletvekili… Partisinin Tarım Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanıydı. Kendisiyle konuştuğumuzda Bosna Hersek kararnamesinin perde arkasını anlatmıştı: “… Ciğerlerimiz yanıyorken, milletçe her saat kahrolup üzüntü içinde iken, 30 Temmuz 2021 Cuma günü Cumhurbaşkanı ithalat kararnamesi ile Türkiye, Bosna-Hersek menşeli 12 bin ton sığır, domuz, at, eşek, koyun ve keçi etlerinin taze ve dondurulmuş bölümleri ve sakatatlarını sıfır gümrük vergisi ile ithal edecekti. Yine bin ton horoz ve tavuk dondurulmuş ve parçalanmış etleri ile 85 bin ton buğday unu, 75 bin ton ayçiçeği tohumu, 5 bin ton tereyağı ithalatı sıfır gümrük vergisi ile yapılabilecekti.” Peki bu neden önemliydi?
“… Türkiye orman yangınlarıyla uğraşırken AKP yandaşları için ithalat kararnamesi yayınladı. Sıfır gümrükle Bosna Hersek’ten binlerce ton kırmızı et, balık, un, ayçiçeği ithal edilecek. AKP, Diyanet İşleri’nin açıklamasıyla deniz ürünlerinin haram mı helal mi olduğunu tartıştırırken, Bosna Hersek’ten domuz, eşek, at sakatatlarının ithaline izin verdi. Diyecekler ki ‘Hayır onları ithal etmeyeceğiz.’ Peki ithalat listenizde neden domuz, eşek, at sakatatları var? Hasat zamanı sıfır gümrükle ayçiçeği ithalatı ne iştir? AKP son yıllarda “Bosna Hersek’e yardımcı olmak için ithalat yaptığını” söylüyor. Ama işin aslı öyle değil. Bu kadar hayvan Bosna Hersek’te yok. Hayvanlar yine Sırbistan’dan, Macaristan’dan Bosna Hersek’e oradan bize gelecek. Arada AKP’nin yandaşları kazanacak. İthal edilen bu etlerde daha önce zararlı bakterilere rastlanmıştı. Denetimlerinin nasıl yapıldığı konusunda ciddi şüpheler var. Özellikle kesim yerlerinin İslami usullere uygun olmadığına dair duyumlar geliyor. Bütün bunları yapan AKP, diğer yandan topluma deniz ürünlerinin haram olup olmadığını tartıştırıyor. Ekleyelim: Yayımlanan Cumhurbaşkanlığı ithalat kararnamesinde sadece Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonları (GTİP) ve tarife kontenjan miktarları yazıyor, bu hayvansal ürünler ya da bitkisel ürünlerin neler olduğu ya da hangi ürünler olduğu bile yazmıyor.”
Yani… Kararnamede, Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu (GTİP) 02.06 yazıyor ve 2 bin ton ithal edileceği ifade ediliyor. 02.06 denilen kodun açıklaması şöyle: “Sığır, domuz, koyun, keçi, at, eşek, katır veya bardoların yenilen sakatatları…”
Sonuç olarak: Kararnameyi okuyunca anlamıyorsunuz… GTİP’e bakınca hiç anlamıyorsunuz… Çünkü sadece bazı rakamlar görüyor ve çözemiyorsunuz… Ancak… O rakamların karşılığını okuyunca (Erdoğan iktidarının Bosna Hersek üzerinden, Sırbistan ve Macaristan’dan gelen Domuz ve Katır-Eşek etleri ve sakatatları ithal edeceğini anlıyorsunuz!?) Ucuz kahramanlık yapan Diyanet İşleri Başkanlığı, midye, karides, kalamar, yengeç, ıstakoz gibi deniz ürünlerinin ‘helal olmadığını’ açıklamıştı. Peki domuz eti helal mi? (sorusunu Diyanet niye yanıtlamazdı?) Bosna-Hersek’e yapılan ziyaretten bir ay önce çıkarılan kararname kim ya da kimler için çıkmıştı?
(Milli Çözüm Dergisi sayı:218’den alıntı)