12 EYLÜLE GELİNMESİNDE TANIK OLDUĞUM OLAYLAR;
12 Eylül müdahalesinin öncesinde bir çok ünlü, siyasetçi, gazeteci/yazar, Öğretim üyeleri Profesörler, Senatörler, Milletvekilleri Genelkurmayın kapılarını aşındırdılar.
Ziyaret o kadar çoktu ki, bu misafirleri ana kapıdan alıp Başkan’ın makamına getirip tekrar uğurlayan Protokol Subayları ve Assubayları, aşırı gelip gidenlere yetişmekte zorlanıyorlardı.
Makama gelemeyenler ve sıradan yurttaşlar çuvallarla mektuplar yazdılar; “Sizin yakalayıp tutukladığınız solcu suçluları Sıkıyönetim Komutanı dün serbest bıraktı, neden?” diye sordular.
Hükümet değişti, bu sefer yine “yakalanan sağcılar serbest bırakıldı, neden?” diye sordular.
Hükümetler kendi seçmenine taraflı davranıp, tahliye ettiriyor, bu iş bu hükümetlerle olmuyor, müdahale etmezseniz kan durmayacak, aylardır bir Cumhurbaşkanı bile seçemeyen TBMM’nden ve oradaki siyasilerden ne hayır gelecek, siz de ilgilenmezseniz gelecek daha kötü günlerin hesabını siz de veremezsiniz” dediler.
Bunları diyenlerin içinde o gün görevde olan Senatör ve Milletvekilleri de var.
Komutanlar, Başbakan Demirel’e bir teklif sundu: “Efendim AP ve CHP olarak 2 büyük parti Koalisyon Hükümeti kursun, yakalanan suçlular yargılanmadan serbest bırakılmasın, problem hallolur” şeklinde önerdiler. Demirel kabul etti. Ama partinin yetkili kurullarında yaptıkları görüşmeden çıktıktan sonra gazetecilere: iki dünya bir araya gelse ben ECEVİT‘le bir araya gelip iş yapmam anlamında beyanat verdi.
Komutanlar, hatırladığım kadarıyla Demirel’den şu talepte bulundular: Efendim, CHP ile MHP hükümet kursun, siz de GÜVENOYU ile bu iktidarı destekleyin, ne dersiniz? Demirel, Ecevit, Türkeş kabul etti, parti yetkili kurullarına gittiler. Bu sefer CHP “Biz MHP ile Koalisyona gidersek, bir daha oy alamayız” dediler, Ecevit toplantıdan çıkınca bir bayan gazeteci önüne geçip “Bundan sonra ne olur” diye sordu. Ecevit o meşhur sözü işte orada sarf etti; “Meydan boş bırakılırsa, birisi sahaya iner, düdüğü çalar, HADİ EVİNİZE der” deyip gitti.
2-3 ay sonra düdük sesi duyuldu, Müdahale oldu, 6 ayda bir cumhurbaşkanını seçemeyen bir Senato ve Meclisi olan, her gün sokaklarda 15-20 kişinin öldürüldüğü kan revan içindeki ülke huzura kavuştu.
Halk “artık rahatça sokağa çıkabileceğim, çocuğumu korkmadan üniversiteye tahsile gönderebileceğim” diye çılgınca alkışladılar.
Yoldan geçen mehmetçikleri kucaklayıp öptüler.
Meydanlara koşup desteklediler.
Gizlenebilen Terör suçluları bulundu, tek tek yakalandı.
Sağcısı, solcusu, ortacısı, teröre adı karışanlardan yurt dışına kaçamayanlar içeri alındı, müdahalenin kendi yanlısı olmasını bekleyenler hayali sukuta uğradı, yanlı olarak müdahale edilmesini bekleyen bütün görüşler yanıldıklarını anlayınca hepside askere düşman oldu.
Yargılananlar, askeri hapishanede tutuldu.
Askerin kuralları katıydı, bunu yaşayanlar şoke oldular.
Tabi bu arada kurunun yanında bir kaç yaş da yanmış, suçsuzların bazıları suçsuzluğunu kanıtlayamamış olabilir.
Belki bazı ast rütbeliler tarafından yasadışı ceza uygulamalar da yapıldı, çünkü her dönemde böyle densizler maalesef çıkmıştır. Allah böyle densizlerin eline kimseyi düşürmesin, derdini anlatamazsın, susmak ve çekmek zorunda kalırsın.
Ama kraldan daha kralcı olan suçlu ast rütbelilerden tespit edilenlerin çoğu cezalandırıldı.
İktidar hırsı olmayan Silahlı Kuvvetlerimiz düzeni sağlayıp, 2 yıl içinde anayasayı yaptırıp, seçimle idareyi sivil iktidara teslim ettiler.
Yunanlı subaylar gibi yıllarca koltuğa yapışıp kalmadılar. Tam bir barış sağladı.
Kibirlenip müdahaleyi bayramlaştırmadı, hatta önceki müdahalenin uyguladığı 27 Mayıs Bayramını da 7.CB Kenan EVREN kaldırdı.
Kurtuluş Savaşı kahramanlarından 3.Cumhurbaşkanı Celal BAYAR‘ı TBMM açılışına davet edip getirdi, Mecliste en önde oturan merhum BAYAR‘ın bizzat yanına gidip, “Nasılsınız efendim“ deyip reveransla saygısını sunarak, geçmişi unutup geleceği işaret etti.
Barış mimarı EVREN tam bir barış tesis etti.
Yüzde 90’larda seyreden enflasyonu, Başbakan Bülend ULUSU ile birlikte kısa sürede yüzde 24’lere indirdi.
Demokrasiyi daima korudu. ÖZAL, Başbakanlığının ilk yıllarında Cumhurbaşkanı EVREN‘e çıkıp, “Bakanlar Kurulu olarak Orgenerel Nejdet ÖZTORUN’un Genelkurmay Başkanlığını istemiyoruz” dedi.
EVREN hiç yorum yapmadan, derhal Bakanlar Kurulu kararını onaylayıp, eski yardımcısı ÖZTORUN‘u emekli etti.
Demokrasinin gereğini yaptı.
Zaten demokrasiyi korumak için müdahale etmişti.
Anayasaya konan 15.madde ile halkın yüzde 92’si oylarıyla, askerlerin 12 Eylül müdahalesi nedeniyle sorumlulukları olmadığını, aksine memnun olduklarını deklere etti.
Halk, oylarıyla “Bu konuda size hesap sormayacağız, hakkımızı helal ediyoruz” dediler.
Bütün dünya devletleri de (AB, ABD, Rusya ve Çin dahil) bu idareyi tanıdılar, karşılıklı ziyaretlerde bulundular.
EVREN Cumhurbaşkanı oldu, hizmeti bitince inzivaya çekildi.
Kimseye karışmadı.
Hatta AKP’nin kuruluşu için kendisine danışmaya gelenlere “demokrasinin gereğidir, neden olmasın” diyerek AKP’nin kuruluşuna, eski bir asker olarak yeşil ışık yaktı. Hatta bu günkü Sn.Başbakan Erdoğan, Sn.EVREN’e “Paşam keşke sizin zamanınızda ben başbakan olsaydım, çok daha iyi olurdu” anlamında serzenişte bulunduğu söylenir.
30 sene sonra devran döndü, felaketlerin hepsi unutuldu.
82 anayasasına büyük bir şevkle “evet” diyenlerin vefasız yaradılışta olanları “Evren yargılansın“ diye ikiyüzlü derileriyle çığırtkanlığa başladılar.
“Müdahalenin asıl müsebbiplerini” de yargılayalım diyen, vicdanı asiller pek görünmez oldu.
Yeni bir suçlu arandı ve en kolayı bulundu, 94 yaşındaki 7.Cumhurbaşkanı Kenan EVREN suçluymuş!
Şikayetçiler arasında, maalesef, 12 Eylül öncesinde, müdahale edilmesi gerektiğine dair imzalı mektuplar yazan parti liderlerine bağlı kişiler de var.
Bu kişiler o dönemde “ORDU, NE DURUYORSUN, MÜDAHALE ET” diye nara atıyorlardı.
“Gecikiliyor” diye hakaretamiz sözler sarf ediyorlardı?
Gerçekten haksızlığa uğrayanlar da var.
Haksız yere ızdırap çekenler de olduğu inkar edilemez.
Ama O gün hiç zarara, haksızlığa uğramayıp, müdahaleyi alkışladıkları halde bu gün 12 Eylülden şikayetçiymiş gibi konuşan ikiyüzlü insanlar da var. Neden?
Çünkü bugün peşinden gittikleri liderleri öyle istiyor! Bu durum riyakarlık değil midir?
Bu anlayış adaleti mi iktidara gelip bizi idare edecek?
Yani gerçekten haksızlığa uğramış şikayetçilerin yanında, o gün anayasaya “evet” deyip, “paşam uğruna canım feda” diye nara atıp, bu gün yan çizen iki yüzlü riyakarlar daha fazla.
Elini vicdanına koyan yok, ya da çok az.
Bunlara sorsan en dürüst müslüman kendileridir. Allah var, ama onlar için var.
Halbuki çoğunun yoluna gittikleri Fethullah GÜLEN bile, “EVREN CENNETE GİDEBİLİR” diye demeç yayınladı.
Ama gerçeği söyletecek vicdan kalmadı.
Günün imkanlarını kullanıp ani bir manevrayla suçlu aramada en kolay yola gidildi “aha bunlar yaptı” dediler. Oldu bitti.
Kenan EVREN kendi döneminde, yasaklıların affedilip edilmemesi için halk oyuna giderken, Demirel ve diğer yasaklıların kendilerini savunmalarını sağladı.
Özal da bunların affedilmemesi için propaganda yapıp, aleyhte oy kullandı.
Aynı Özal’ın yolundan gittiklerini iddia eden siyasiler, Özal’ın hilafına demeç veriyorlar, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Bu ne büyük riyakarlık?
Kenan EVREN aleyhine halk oyuna gidenler, niçin Sayın EVREN’e “siz de dayanaklarınız varsa bunları söyleyip haklılığınızı savunabilirsiniz” demediler ve hiç savunma fırsatı vermediler, neden?
Ayrıca eğer lider suçluysa o emirleri uygulayan binlerce General, Subay ve Assubay da suçlu. Çoğu da yaşıyor, Onlara niye dokunulmuyor?
Bir de gerçek suçlular var. Hiç kimse asıl müsebbipleri sorgulamıyor. Herkesin gücü emir kulu askerlere mi yetiyor?
“Halk devrimi geliyor” diyenler,
“Milliyetçi Türkiye, başka çıkış yolu yok” diyenler,
“Tek yol islami düzen” diyenler,
kurtarılmış bölgelerde, aman teröre yakalanmadan evimize gidelim, diyenler unutuldu.
Devrimci, Milliyetçi yada “Tek yol İslam” sloganları atanlar, “ORDU GÖREVE” deyip, müdahale edilmesini isteyenlerin hepsi de modaya uyarcasına bu gün Kenan EVREN‘den şikayetçi oldular.
Örneğin bunlardan birine taraf bir müdahale olsaydı, şikayetçi olacaklar mıydı? Hayır.
Göklere çıkarıp, belki de heykelini dikeceklerdi.
Demek ki, buradaki suçlama bile siyasi görüşlere dayanıyor.
Bunun başka bir tarifi yok.
Merhum ECEVİT‘in “bu gidişle birisi düdüğü çalacak, stadyumu başkaları dolduracak” dediği unutuldu.
Süleyman DEMİREL‘in, “iki dünya bir araya gelse ben ECEVİT‘le bir araya gelip iş yapmam” deyip meydanı boş bıraktığı, hatta yeniden Başbakan olduğunda bir soru üzerine “12 Eylül öncesi artık ülke idare edilemez duruma gelmişti” deyip, müdahaleye hak verdiği unutuldu.
Gerçekten dürüstlük timsali olarak tanıdığımız ECEVİT‘in MHP ile koalisyonu önce kabul edip, sonra reddedip, darbenin uzaklaştırılması için, eline geçen büyük bir fırsatı kaçırdığını, meydanı düdük çalınmak üzere boş bıraktıklarını unuttuk.
Gerçekleri unuttuk.
Sen o partiyle bir araya gelmezsen, sen ‘o partiyle koalisyon yaparsam oy kaybederim‘ dersen, peki kan revan içindeki ülke oy değil kan kaybediyor, bu ülke sahipsiz mi kalacak?
O zaman birileri memleketi sahiplenmek zorunda kalmayacak mı?
Bunları kimse sorgulamıyor.
Her iktidara gelen tarafın, Sıkıyönetim Komutanına baskı ile kendi adamlarını serbest bıraktırdıklarını bilmeyen yok, ama onun bile hesabı sorulmuyor.
Onların da bir kısmı yaşıyor.
“Niye bu olaylara sebebiyet verdiniz” denmiyor. Neden?
Çünkü işlerine gelmiyor,
“Bundan sonra da meydan boş bırakılır da, o günlerin felaketleri (Allah korusun) siyasiler tarafından bu millete tekrar yaşatılırsa, hangi kanun çıkarılsa da, ülke sahipsiz bırakılmaz, meydan birileri tarafından doldurulur, ama idare adil ve dirayetli olursa, asla hiç bir tehlike beklenemez” deyip gerçeği itiraf edecek bir cevher çıkmıyor.
Sadece yakın tarihte TBMM Başkanı bu konuyu dile getirdi, “Hükümetler dirayetli olursa darbe olmaz” dedi.
Evet kesinlikle olmaz. Olamaz.
Askerin işi gücü yok da darbe mi yapacak?
Bu memleket sadece askere mi ait?
Askerin de alt seviyeden maceracıları çıkarsa da onlar da mutlaka yakalanır, yumruğu yerler.
Ama dirayette de adil olunacak tabi.
Adil olmak demek, Anayasa ve Devrim‘lerden taviz vermeden, ülkeyi hukuk çerçevesinde idare etmek demektir.
Ve nihayet;
31 yıl sonra ilk kez 7.Cumhurbaşkanı Evren sorgulandı.
Ama dobra dobra, onurlu bir asker gibi yanıtladı soruları.
Hiç de bazıları gibi ikiyüzlülük etmedi, kıvırmadı, askerce konuştu.
Anadolu Ajansının haberi aynen şöyle:
“Dün, 12 Eylül’den 31 yıl sonra dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren‘e ilk kez darbe soruldu.
Soruşturmayı yürüten özel yetkili Ankara Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Görüşen’in Evren’e yönelttiği bazı soru ve yanıtları şöyle:
Savcı: Neden darbe yaptınız?
Evren: Ülke çok kötü durumdaydı, polis ikiye ayrılmış, dönemin eski Başbakanı (1980’de öldürülen Nihat Erim), Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapan (1992’de öldürülen Oramiral) Kemal Kayacan ve bazı bakanlar öldürülmüş, ülke çıkmaza düşmüştü.
Düzelmesini Çok bekledik, ama mecbur kaldık.
TSK’nın İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi gereği ülke yönetimine elkoymak zorunda kaldık.
27 Aralık 1979’da dönemin Cumhurbaşkanı’na ülkenin gidişatı hakkında bir mektup verdik.
19 ilde sıkıyönetim olmasına rağmen ülkede olaylar sonuçlanmıyordu.
Kan durmuyordu.
Ülke felç olmuş, iç savaşın eşiğine gelinmişti.
Savcı: Pişman mısınız?
Evren: Hiç pişman değilim.
Bugün ülkem o durumda olsa, aynı görevde olsam, aynı şeyi yine yaparım.
12 Eylül 1980 öncesi ülkenin durumu şu an gözümün önüne geldiğinde tüylerim ürperiyor.
Yetkim olsa, bugün aynı olaylar olsa yine yaparım.
Savcı: Yurtdışı desteği oldu mu?
Evren: Hayır hiçbir yurtdışı desteği yoktu.
Tamamen gelişen olaylar karşısında tek başıma verdiğim bir karar değil.
Tüm kuvvet ve ordu komutanlarıyla birlikte verdiğimiz karardı.
Çok bekledik yönetime el koymamak için.
Ama zorunlu kaldık.
Savcı: Tahsin Şahinkaya 11 Eylül günü ABD’den döndü. ABD’den izin mi almaya gitmişti?
Evren: Şahinkaya’nın seyahati NATO komutanları çerçevesinde düzenlenmiş bir ABD ziyaretiydi.
Hatta gitmeden önce ‘iptal edeyim mi’ dedi.
Ben de ‘Git, ama 11 Eylül’de dön’ emri verdim.
11 Eylül’de de geldi.
İcazet alınması söz konusu değildir.
Savcı: 12 Eylül 1980’de terör bir günde nasıl bitti?
Evren: O siyasilerin, Süleyman Demirel’in söylevidir.
12 Eylül’de sokağa çıkma yasağı vardı.
Sonra bir süre devam etti.
İstihbarat birimlerine ve kaynaklarına ancak ulaşabildik.
6-7 ay sonra olaylar durulabildi.
O tamamen siyasilerin ürettiği laflardır.
Halkımız, bilerek/bilmeyerek yanlış bilgilendirildiği için 7.CB Kenan Evren’in Müebbet hapis cezasıyla cezalandırıldığını sanıyor. Halbuki dönemin YARGITAY üyeleri siyasetten uzak oldukları için, bu yargılamayı kabul etmediler, “Milletin Yüzde 92’sinin oyunu alan bir devlet adamını böyle yargılayamazsınız” dediler, kararı bozdular. Yani sayın Evren cezalandırılmadı. Yüzde 8’liklerden birileri yeniden dava açmak istedi, ama gençliğinde hesap sormaya cesaret edemeyen bu kişiler, ileri derecede yaşlılığını fırsat bildiler, fakat bu sefer Türk demokrasisinin kurtarıcısı 98 yaşındaki Kenan EVREN ölünce, dava geçersiz olacağı için, vaz geçmek zorunda kaldılar.
Aptullah ESİRCİ
Y O R U M L A R :
————————
YÜZYILIN MANŞETLERİ 4 Temmuz 2011
TRT Haber’deki YÜZYILIN MANŞETLERİ proğramının konuyla ilgili bölümlerini seyrederseniz, oradaki siyasilerin itirafları, sizlere EVREN’in haklı olduğunu gösterecektir. EVREN, bir kahramandır.
|