Hasan Cemal
Evet, ya sıra Medeni Kanun’a gelirse… Yine sesiniz çıkmayacak mı?..
Ayasofya ve muhalefet ve de CHP üzerine bir yazı…
Ayasofya ve muhalefet…
Muhalefetin bir kesiminin, İyi Parti, Deva, Gelecek ve Saadet‘in Ayasofya’ya ilişkin tutumları şaşırtıcı değil.
Onayladılar Ayasofya kararını. Sıraya girip Erdoğan’ı tebrik ettiler.
Kendilerinden başka türlüsü beklenemezdi.
CHP’ye gelince… Bu tarafta, anlaşılan, yine “oyuna gelmeyelim” düşüncesi ağır basıyor.
Aman bize “dinsiz” demesinler!
“Din düşmanı” demesinler!
“Gavur” demesinler!
Aman sokağa çıkmayalım! Tuzağa düşmeyelim! Yoksa oylar Erdoğan’a gider!
CHP’nin Ayasofya muhalefeti böyle.
Böyle ama… Darbe yiyen de Cumhuriyet’in ve CHP’nin kurucusundan, Atatürk‘ten başkası değil.
Hakarete uğrayan da Atatürk…
Çiğnenene gelince laik, seküler bakış açısı…
Bir başka deyişle: Demokrasinin altyapısı naralar atılarak, büyük bir keyifle çiğneniyor.
Çünkü ne yaptıklarının gayet iyi farkındalar.
Yaptıkları 1923‘ten intikam… Cumhuriyet’in rövanşı….
Ayasofya’da ilk Cuma‘yı 24Temmuz’a denk getirip Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş antlaşması belgesi olan Lozan‘a da vuruyorlar tekmeyi…
Kökleri Osmanlı dönemine giden Batılılaşma-Modernleşme sürecinden intikam alıyorlar.
Türkiye’yi Batı’dan Doğu‘ya döndürüyorlar.
Çünkü Atatürk‘ü sevmiyorlar. Laikliği sevmiyorlar. Sekülerizmi sevmiyorlar. Kadın-erkek eşitliğini sevmiyorlar. Demokrasiyi sevmiyorlar.
Çünkü demokrasiyi Batı’dan gelen küfür düzeni sayıyorlar.
Kısacası: CHP’nin kuruluşundan bugüne damgasını vuran ne varsa, ne kadar sembol varsa Tayyip Erdoğan‘ın hedefinde…
Bazen sinsi sinsi, bazen açıktan nokta atışlarıyla hedeflerini bir bir vuruyor.
Soruyorum: CHP’nin sessizliği, eylemsizliği nereye, ne zamana kadar sürecek?
Sayın Kılıçdaroğlu‘nu anlıyorum. Çok ince, çok gergin bir ipte oynuyor.
Bazen cambazlık da yapıyor. İşi kesinlikle kolay değil.
Ama iyi de, bu sessizlik, bu eylemsizlik nereye kadar?
Murat Sevinç Diken’deki güzel yazısında soruyordu:
Oyun bozmaktan helak olmuş muhalefet partileri, ‘devamı geldiğinde’ ne yapacak?
Doğrusu, ‘Gezi Parkı’ ve ‘idam cezası’ konularının dahi tali kalacağı kanısındayım.
Laik Cumhuriyet’in temelindeki yasalardan olan ‘Medeni Kanun’ gündeme getirilirse?
Evet soru böyle.
Ya Medeni Kanun da gündeme getirilirse ne yapacaksınız?
Kadın-erkek eşitliğini sağlayan Medeni Kanun’un üstüne de bir çarpı koymak isterlerse ne yapacaksınız?
Kadın-erkek ilişkilerini İslami esaslara göre düzenlemek isterlerse ne yapacaksınız?
Kadınla erkek eşit değildir!
Resmi nikâh mecburi değildir!
Kadınlar her istedikleri mesleğe giremezler!
Mahkemelerde tanıklık konusunda kadın-erkek eşit değildir!
Miras hakkında kadın-erkek eşit değildir!
Boşanma konusunda kadın-erkek eşit değildir!
Sıra bunlara, Medeni Kanun‘a gelirse ne olacak?
Ne yapacaksınız?..
Hiç düşündünüz mü? Düşünüyor musunuz?
Murat Sevinç’in Diken‘deki yazısı bir alıntıyla başlıyordu:
Sosyal demokratlar 1933’teki seçim mücadelesini dehşet verecek kadar aşağılayıcı bir tarzda, Nazilerin sloganlarının arkasına takılıp, kendilerinin de ne kadar ‘milli’ olduklarını vurgulamaya çalışarak geçirmişlerdi.
[Sebastian Haffner, Bir Alman’ın Hikâyesi-Hatırladıklarım (1914-1933), Çeviren Hulki Demirel, İletişim, 2018]