Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı 100.Yılı alıntı yapmayı sürdürüyorum:
Gazi (Mustafa Kemal) Paşa: Osmanlı padişahlığı hilafeti almadan önce Osmanlı devrinin en parlak aşamasını yapmıştır. Ancak bu hilafet makamını aldıktan birkaç yıl sonra düşmeye başlamıştır, yarar sağlamamıştır. Osmanlı serdarları, hükümdarları, padişahları hilafetten soyutlandıkları zaman en büyük görkem ve gücü göstermiştir. Yani hilafet hiçbir şey kazandırmamıştır. Birçok uğursuzluklar getirmiştir.
Müştak Bey: O halde zayıflıktır.
Gazi Paşa: Elbette zayıflıktır. Şöyle bir düş vardır ki hilafet sıfatını takındığımız zaman bütün İslam dünyası yardımcı ve destekçidir! Nedir yani? En felaketli anları geçirdiğimiz zaman ne yaptılar? Bizim karşımıza geçip savaştılar.
Suphi Nuri Bey: Paşa Hazretleri, varolan durumu düzeltmek zaman sorunu değil midir?
HİLAFET DURUMUNUN DÜZELTİLMESİ (S. 69)
Gazi (Mustafa Kemal) Paşa: Düzeltilmiştir efendim. Düzeltilmeyen bir şey kalmamıştır. Bizce sorun çözümlenmiştir. Kendisi uğraşmazsa ve kendisinden çıkar bekleyenler yerinden kıpırdamazsa bizce sorun çözümlenmiştir. Ve illa hocaların -Hoca Şükrü Efendi ve bunun gibi hocaların- isteklerini yerine getirmek isteyenlerin yapacakları çalışma, derhal sorunu daha kesin çözümletir.
Gazeteci: Yalnız hocalar hakkında…
Gazi (Mustafa Kemal) Paşa: Ben hocaları sevmem. Yalnız camide namaz kıldıranların sarık sarmaya hakkı yoktur. Namaz kıldırabilmek için sarığın lüzumu da yoktur. Bu millette yoktur.
Gazeteci: Halbuki bizde dinden ziyade hocalık parti…
Gazi (Mustafa Kemal) Paşa: Beyler! Siz bu yurda bağlısınız. Bu yurtta, hocaların ne kadar değersiz olduğunu ve bu ulusun hocalardan ne kadar nefret ettiğini biliyorsunuz. Ben size ufak bir örnek vereyim; çok hoca nerede vardır? Konya’da değil mi? Ben Konya’ya yaptığım gezilerimin birinde okulları dolaşıyordum. Bana dediler ki “Aman efendim bir de medreselere gel, gör…” Yanımda Rus, Azerbaycan elçileri vardı. Bir medresenin kapısına geldik, ancak kapı olduğunun farkında olmadım. Çünkü bir demir parmaklık vardı, “Hani kapı?” dedim. “Burası” dediler. “Medreseye köpek girmesin diye parmaklık yaptırdık” dediler.
HOCALAR VE ASKERLİK (S. 70)
“Önce bu medresenin kapısını da açınız da ondan sonra girelim” diyemedim. Ve böylelikle çok büyük hata yaptım, demirin üzerinden atladık, içeriye girdik, baktım bir tabur kadar başı sarıklı adam, bir sıraya dizilmişler ve müftü efendi başta olmak üzere tüm Konya’nın ulemasını toplamış, gayet güler yüzlü davranmak istedik. Müftü efendi, tuttu, nutuk vermek istedi.
Dedi ki “Efendim bizim öğrenciyi askere alıyorlar ve askerde bulunan öğrencinin geri verilmesine izin vermiyorlar. Birkaç kez hükümete yazdık, yanıt vermediler. Emir buyurunuz” dedi.
Ben de yabancıların yanında bunları incitmemek için “Peki” dedim, “Gereğine bakarım”. “Yok” dedi, “Emir veriniz! Askerlik şubesi başkanı paşa vardır, buradadır. Vali vardır, buradadır” dedi. “Göz önüne alırız” dedim! “Efendim” dedi, “Şimdi emir veriniz” O zaman durumu inceledim. Müftü efendi, hocaların, herkes üzerinde etkili olduğunu kanıtlamak için bana hükmediyordu. Gayet yüksek sesle hocalara dedim ki “Bir sürü asker kaçağı toplanmışsınız! Bütün medreselerde sizin gibi insanların tümünü toplasak Karahisar’ı geri almak mı, yoksa burada oturmak mı?”
Bu önemli bir olay oldu, çünkü Konya’nın en muhterem uleması aşağılanmıştı. Gerçekten aşağılandı. Evime gittiğim zaman gerçek Konya halkı geldiler ve dediler: “Efendim, çok teşekkür ederiz. Biz hocalara karşı çok saygı gösteriyorduk. Nedeni, buraya gelen her büyük adam onların elini öpmüştür. Biz de sanıyorduk ki onların elini öpmek bir onur; yoksa biz bunların ne kadar adi adamlar olduklarını şimdi anladık ve her yerde söyleriz.”
Dolayısıyla hocaların değerleri yoktur.
Falih Rıfkı Bey: Güçleri de yoktur.