Ferdinand Marcos..
Filipinler Diktatörü… 1917’de doğdu, hukuk okudu..
Bir siyasetçiyi öldürdüğü iddiasıyla 1 yıl hapis yattı. İşte bu hayatının dönüm noktası oldu….
YETENEKLİYDİ…..(( haksızlığa uğradığına HERKESİ inandırdı… Hayatı boyunca mağduru oynadı..
Baktı ki mağdur edebiyatı kıyak iş, Japonlara esir düşüp sağ kurtulmayı başardığını anlattı, İnandı herkes..
Böylece hem mağdur, hem kahraman oldu….
Aslında bu yalanı sonradan ortaya çıktı…
Ancak gel gör ki cahil halk onu bu kez de Devlet başkanı yaptı iyimi…
Bu karizmasıyla güzellik kraliçesi seçilen bir kadınla evlendi.
İkisi de lükse düşkündü.
Halk yoksulluktan kırılırken O, kendine yeni yeni saraylar yaptırıyordu..
Herkes seçimleri kaybedeceğini düşünürken O Ezici bir çoğunlukla yine kazandı…
Oda ne yapsın bir saray daha yaptırdı… “DESİNLER“ diye, fakir halkının parasını yabancı ülkelere yardım diye gönderiyor, kasadaki parayı çarçur ediyor, yandaşlarını zengin ediyordu..
Eşi de en az onun kadar şatafata düşkündü. 3.000 çift ayakkabısı vardı..
Ülke ekonomisi çökmüş, İnsanlar parklarda yatarken, Onun sandıklar dolusu mücevherleri vardı..
Seçmen kitlesine sürekli ülkenin büyüdüğünden, yaptığı yollardan, çok yakında Dünya Lideri olup dünyaya hakim olacaklarından falan bahsetti.
Fakat O, bu yalanlarla da seçimleri yine kazandı…
Sonra, sonra baktı ki itirazlar yükselmeye başladı, hemen sıkıyönetim ilan etti.
Muhalifleri toptan “Vatan haini ve terörist” ilan etti.. “DIŞ MİHRAKLAR” dedi.
Anayasayı değiştirip tüm güçleri kendisinde topladı.
Fakat Her şeye rağmen ORDUDAN da korkuyordu….
Paşaları çeşitli bahanelerle bir bir tasfiye etti… Sivil milisler kurdu..
Vatan, millet, Bayrak, sancak, edebiyatı aldı başını gitti.. kim karşı çıkarsa hapse tıktı. Hapishaneler gazeteci, siyasetçi, öğrenci doldu…
Güzellik kraliçesi eşi kendisini önce başkent valiliğine, sonra da Çevre Bakanlığı‘na atadı (!)
Bununla da yetinmedi, ülkenin en stratejik kademelerine kardeşlerini, amcalarını, yeğenlerini, kuzenlerini yerleştirdi.
Yazacak gazeteci kalmadığı için de halkın ruhu bile duymuyordu..
Eyleme kalkışan olursa, anında yaka paça içeri atıyor ve sorgusuz sualsiz hain ilan ediliyordu.
O artık bir devlet başkanı değil, bir diktatördü!
Dile kolay… Tam 21 yıl böyle yönetti ülkeyi. Ta ki muhalefet halkı uyandırana kadar.
Halk nihayet uyandı. Girdiği son seçimi kaybetti, ama yaptığı hilelerle “Ben kazandım” dedi..
Ancak bu kez yumruk gösteren muhalefetle başa çıkamayacağını anlayınca kendisine yandaş yarattığı orduya sığındı.
Muhalif taraflarla ordu arasındaki iç çatışmalara son noktayı en güvendiği ülke koydu…
AMERİKA.…. O buna da Hazırlıklıydı … Özel uçağına atlayıp Hawaii’ye kaçtı.
Yanında bavullar dolusu Servet götürdü.. Sadece 24 çanta dolusu külçe altın vardı.
Öyle ki Filipinler, halen Ferdinand Marcos ailesinin borçlarını ödüyor.
Marcos, 1989‘da 72 yaşında sürgündeyken hayatını kaybetmişti.
Eşi İmelda, Marcos‘un cesedini mumyalatıp Filipinler‘e getirdi…
ANCAK kocasını gömecek 2 metrelik toprak bile bulamadı…
Hiç bir mezarlık onu kabul etmedi. Tören yapılamadı.
Eşi çuvalla para ödese de bazı haklarını aramayı, hiç bir avukat kabul etmedi. Ölüsü ortada kalmıştı. Oturduğu evin bodrum katına gömmek zorunda kaldı.. Bir şerefsizin, en şerefsiz sonu..
✍️