AKP DEVAMLI YUNANA VERİYOR

Ege ve Akdeniz. Bugünlerde her zamankinden çok daha sıcak! Adeta fokur fokur kaynayan bir cadı kazanı gibi!

Savaş tamtamları çalıyor! Karşılıklı navtexler ilan ediliyor!

Araştırma gemileri, onları koruyan savaş gemileri, bizim gemileri önlemeye çalışan Yunan savaş gemileri, hepsi birden Ege ve Akdeniz’de cirit atıyorlar!

Hatta Türk ve Yunan savaş gemileri birbiriyle su dalaşı yaparlarken çarpıştılar bile!

İşin boyutu büyümeye ve tehlikesi de her geçen gün artmaya devam ediyor.

İlginç gelişmeler de yaşanıyor. Mesela Akdeniz’de, bir de olaya Fransız olan Fransız askerleri var!

Hükumet “mavi vatanımızla ilgili haklarımızı sonuna kadar koruyacağız” diyor, “kararlıyız” diyor ve bir yandan da çeşitli eleştirilerde bulunan muhalefeti “Yunan ağzı ile konuşmakla” suçluyor!

Bedeli ne olursa olsun “Mavi Vatan”ımızın her zerresine sahip çıkılması ve bunun için kararlı bir tavır sergilenmesi, elbette ki her Türk evladı gibi bizim de Hükumetten beklediğimiz ve sonuna kadar da desteklediğimiz bir tavırdır.

Son zamanlarda denizlerimizde vatan savunmasına yönelik gösterilen kararlı tavırlar elbette doğrudur. Fakat bu mavi vatan savunması (veya savulmaması) hususunun bir de evveliyatı vardır.

Aynı yöneticiler tarafından, şimdi takdirle karşıladığımız bu kararlılığın, benzer veya çok daha önemli konularda daha önceden hiç gösterilmemiş olması çok manidardır.

İyi de bu işin iç yüzü nedir?

Anlatalım. Her şeyden önce şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Türk Devleti’ne Hükumet edenler yıllardır gözlerimizin içine baka baka hepimize yalan söylüyorlar!

Ne demek istediğimi şimdi anlayacaksınız. Hatırlayacaksınız, neredeyse Lozan’ın her yıl dönümünde veya her sıkıştıkları anda, Lozan’ın bir başarı değil, aksine bir hezimet anlaşması olduğundan ve dahi üstü kapalı bile olsa bir ihanet anlaşması olduğundan dem vururlar.

Daha da ileri giderler ve Ege’deki kaybedilen 12 Adalar’dan ötürü Atatürk‘ü ve İsmet İnönü’yü sorumlu tutarlar. Tutarlar ki, milletin kafası karışsın ve kendi dönemlerinde Yunan tarafından işgal edilen 18 Türk adası gündeme gelmesin.

Konuya uzak olanlar şimdi diyecekler ki, yahu biz Ege Denizinde 12 adanın haricinde bir 18 ada daha mı kaybettik? Yani biz Ege’de toplam 30 adayı mı kaptırdık?

Evet, tam 30 adayı Yunan’a kaptırdınız?

Hem de son 18’ini 2004 yılından itibaren peyderpey kaptırdınız! Sizi yöneten hükumetin de hiç gıkı çıkmadı iyi mi?

İsterseniz önce şu 12 ada konusunu bir netliğe kavuşturalım, biraz daha sabırlı olursanız 18 ada konusuna sonra yine dönelim.

Çoğunuz sanırsınız ki, bu 12 ada Lozan Antlaşması’nda İnönü ve Atatürk’ün beceriksizliği, basiretsizliği veya ihaneti yüzünden Yunan’a verildi!

Çünkü size birileri tarafından öyle anlatıldı?

Şimdi söyleyin bakalım: Türk tarihinde kaç tane Lozan Anlaşması vardır?

Bir mi? Eğer bir tane diyorsanız çok yanılıyorsunuz. Çünkü Türk tarihinde tam iki tane Lozan Anlaşması vardır.

Bunlardan ilki 18 Ekim 1912 tarihinde İtalya Krallığı ile Osmanlı İmparatorluğu arasında Trablusgarp Savaşı sonunda imzalanan antlaşmadır. Tarihte; “1’inci Lozan Antlaşması” veya diğer adıyla “Uşi (Ouchy) Antlaşması” olarak da bilinir.

İşte o meşhur 12 ada var ya, aslında onlar 12 ada da değildir. İsterseniz araştırın bakın, sadece büyüklerini sayarsanız 14 ada, büyüklü küçüklü hepsini sayarsanız 20’den fazla ada eder.

İşte o adalar 1911-1912 Türk-İtalyan Savaşı (Trablusgarp Harbi) sırasında İtalyanlar tarafından işgal edildi ve savaş sonunda 18 Ekim 1912 tarihinde imzalanan 1’inci Lozan Antlaşması’nda da verildi.

Peki, bu tarihte Türkiye var mıydı? Yoktu.

Ne vardı? Osmanlı İmparatorluğu vardı.

Ülkenin başında kim vardı? Sultan Reşat vardı…

İyi de, bu tarihlerde Atatürk ile İsmet İnönü ne yapıyorlardı?

Atatürk henüz bir Kurmay Binbaşıydı. Trablusgarp düşman eline geçmesin diye, Derne ve Tobruk’ta İtalyanlarla boğuşuyordu. Zaman zaman çirkince hikâyeler uydurarak karalamaya çalıştığınız o mavi gözlerden birisi, işte bu çarpışmalarda yaralandı.

İnönü? İnönü daha bir Yüzbaşıydı. 1911‘de Yemen Kuvâ-yi Mürettebe Komutanlığı kurmayı ve 26 Nisan 1912 tarihinde de Binbaşı rütbesiyle Yemen Kuvâ-yi Umumîye Komutanlığı Kurmay Başkanı’ydı.

Yani 12 Adalar’ı düşmana verdi denilen biri binbaşı biri yüzbaşı iki vatansever subay… Biri Trablusgarp çöllerinde diğeri de Yemen çöllerindeydi.

Şimdi gelelim ikinci Lozan’a… İkinci Lozan ne zaman imzalandı? Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanmasının ardından 24 Temmuz 1923’te imzalandı…

İşte bu antlaşmada Atatürk ve İnönü var.

Birinci Lozan yapılalı kaç yıl olmuş? Tam 11 yıl olmuş…

Bu sözü edilen 12 Adalar 11 yıldır kimin elinde? İtalyanların elinde idi!

Geri alınabilme imkânı var mı?

Türk Ordusu’nun bütün gücünü Kurtuluş Savaşı’nda kullanmış olduğu hesaplanır ve savaş sonrası donanmanın ve memleketin bitkin ve fakir hali göz önünde bulundurulursa, o şartlarda adaların geri alınabilme imkânı yok!

İyi de 2’nci Lozan’da bu adalardan hiç bahsedilmemiş mi?

Evet bahsedilmiş.

Ne denilmiş? 12 Adalar’ın İtalyan hâkimiyetinde olduğu teyit edilmiş.

Bu adalar 1943 yılına kadar İtalyan işgali altında, ondan sonra da 1945’e kadar da Alman işgali altında kalmış ve sonra, 1947 Paris Antlaşmasıyla resmen Yunanistan’a geçmiş.

Şimdi deyin bakalım: 12 Adalar’ı Yunan’a kim vermiş?

Olayın başka boyutları da var. Lozan Antlaşmasına göre bu adalar silahtan ve askerden arındırılmış adalardır. İşte sonraki Türk hükumetlerinin en önemli görevlerinden biri de bu adaların Yunanistan tarafından silahlandırılmasına mani olmaktı.

Fakat ne oldu? Olanlar maalesef “Hooop hemşerim uyan da Ege’de balığa gidelim” cinsindendir.

Anlatalım: İşte bu 12 adaları Yunanistan bir bir silahlandırdı, silahların namlularını da Türkiye’ye çevirdi, askeri hava alanları inşa etti, uçak ve helikopterler konuşlandırdı ve üstüne üstlük bir de bu adalarda askeri tatbikatlar icra etti! Ama ne hazindir ki, hiçbir AKP hükumetinden tık bile çıkmadı!

Yunanistan, 2015 yılında Taşoz Adası etrafındaki Türk karasularında İsrail ile birlikte petrol çıkarmaya başladı, fakat yine seslerini bile çıkaramadılar!

Şimdi Yunanistan ve İsrail, o bölgeden her gün tam 3823 varil Türk petrolünü çalmaya devam ediyorlar! Bölgede 111 Milyon varil petrol rezervi var. Ne yazık ki, AKP Hükumetleri bu hırsızlığın hiçbir şekilde ne hesabını sorabildi, ne de millete karşı hesabını verebildi!

Oysa Yunanistan 1987 yılında aynı bölgede petrol aramak istediğinde, Özal Hükumeti donanmayı Taşoz Adası’na göndererek, Yunanistan’ın petrol arama girişimini engellemişti.

Yine Kardak Krizi’nde donanmayı ve Türk Özel Kuvvetleri’ni harekete geçiren Tansu Çiller “O asker gidecek ve o bayrak inecek” demiş ve dediğini de yaptırmıştı. Meraklıları için, Kardak’ta ele geçirilen o Yunan Bayrağı halen daha Gölcük Donanma Müzesi’ndedir.

Ama tabi ki, dün dünde kalmıştı!!!

Bu günlerde, Mavi Vatan’daki haklarımızı (güya) savunuyoruz ya…

Şimdi gelelim 2004’ten itibaren Mavi Vatan’da sessiz sedasız işgal edilen 18 adamıza. İşgali ilk fark edenlerden birisi CHP Milletvekili Onur Öymen’di.

26 Kasım 2004’de, Onur Öymen; dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün cevaplaması istemiyle “Türkiye’ye yakın bazı kayacıklara Yunan bayrağı dikildiği belirtilerek, anılan yerler Dışişleri ve Genelkurmay Başkanlığı listesinde yer alan adalar mıdır?” diye bir soru önergesi verdi. Fakat cevap dahi vermediler!

Ordu, donanma ve jandarma hepsi emirleri altındaydı… Fakat Koyun Adası işgal edildi, duymadılar!

Hurşit Adası işgal edildi, görmediler!

Formoz Adası işgal edildi, bilmediler!

Kalolimnoz Adası işgal edildi, görmezden geldiler!

Keçi Adası işgal edildi, duymazdan geldiler!

Gavdos Adası işgal edildi, bilmezden geldiler!

Dionisades Adası işgal edildi, oralı bile olmadılar!

Sakarcılar Adası işgal edildi gıklarını bile çıkarmadılar!

Koufonisi Adası işgal edildi sağıra yattılar!

Koçbaba Adası işgal edildi sus pus oldular!

Dhia Adası işgal edildi, tık yok!

Gaidhouronisi Adası işgal edildi, bunlarda yine tık yok!

Venedik Kayalıkları işgal edildi, ama bunlardan yine çıt bile çıkmadı!

Vatanseverler adalar dedikçe “Lozan Hezimettir” dediler, konuyu çarpıttılar ve başarıyla yürüttükleri algı yönetimleriyle üzerini örtmeye çalıştılar.

Bu ülkeyi yönetenler her kim olurlarsa olsunlar, hiç kimsenin, milli meseleler hakkında cambazlık yapmaya, lafı kıvırmaya, yalın gerçekleri oraya buraya çekerek saptırmaya ve algı yönetimleriyle örtbas etmeye hakkı yoktur.

Niye mi böyle söylüyorum? Lütfen biraz daha sabredin, açıklayayım: Sakın ola ki, siz bu adaları küçük ve değersiz kaya parçalarından ibaret sanmayın. Çünkü kazın ayağı hiç de öyle değil. Mesela: İşgal edilen adalardan Hurşit Adası, İstanbul’daki Büyükada’nın beş misli büyüklüğünde. Yine Eşek Adası Büyükada’nın üç misli büyüklüğünde, Bulamaç Adası ise Büyükada ile aynı büyüklükte bir kara parçasıdır.

Yalnızca kara parçası mı? Hayır, her birinin “Karasuyu, Münhasır Ekonomik Bölgesi ve Kıta Sahanlığı” vardır.

Devam edelim: Yunan Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı 31 Aralık 2008 günü Türk hava sahasını ihlal ederek, Aydın ilimize ait Bulamaç Adası’na helikopterle indiler ama bizimkiler müzik notası bile veremediler!

Yaklaşık bir yıl sonra, Yunanistan Cumhurbaşkanı Papulyas, 06 Ocak 2009 tarihinde Aydın İlimize bağlı Eşek Adası’na bizzat gelerek, Türk topraklarında kurdukları işgal belediyesinin Yunanlı Belediye Başkanını ziyaret etti… Taştan avaz geldi, ama bizim AKP’li hükümetten bir avaz gelmedi!

Aslında Türk Genelkurmayı, kendi internet sitesinde bu hava sahası ihlalini yayınlayarak duyurmuştu. Sen misin ses ve avaz veren? Türk Dışişleri Bakanlığı yetkiliklerinin talebi üzerine, Genelkurmay Başkanlığı kendi internet sitesinde duyurduğu bu hava sahası ihlalini sitesinden kaldırmak zorunda kaldı!

DP Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, 08 Mayıs 2011’de yaptığı bir basın açıklaması ile işgali duyurdu. Lakin bizimkiler sağıra yatmaya devam ettiler!

Bu sefer 2012 yılında, Nergizcik Adamız işgal ve ilhak edildi, fakat yine tık yok!

Devletin televizyonu TRT bile, 26 Aralık 2012 tarihinde, “16 Ada Yunanistan’a geçti” haberini verdi fakat bizimkiler yine kör, sağır ve dilsizi oynamaya devam ettiler!

Nisan 2014‘te bir Türk teknesine, Keçi adası ile Bodrum arasındaki Türk karasularında Yunan sahil güvenlik gemisi tarafından uçaksavar ateşi açıldı. Türk kaptan Mustafa Ateş öldürüldü. Ne gariptir ki hesabı sorulmadı!

Mayıs 2014‘te yine teknelerimize ateş edildi. Türk Kaptan Kaan Camuzoğlu ve 3 arkadaşı Bodrum Turgut Reis sahillerinden 1,5 mil açıkta balık avlarken, Yunan sahil güvenlik botundan açılan ateş sonucu tekneleri kullanılamaz hale geldi. Camuzoğlu ve üç arkadaşı silah zoruyla İstanköy’e (Kos) götürülerek tutuklandılar! Sonuç? Koca bir sıfır!

26 Mart 2015’de TBMM’de yapılan bir oturumda, Bizzat Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz tarafından, Lozan ve Paris Antlaşmalarına göre adaların hukuken Türkiye’ye ait olduğu ve adaların fiili olarak Yunan işgali altında olduğu beyan edildiği halde harekete geçen olmadı!

Bu sefer de takvim yaprakları 20 Temmuz 2015’i gösterirken çok garip bir olay yaşandı. O gün, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olan Binali Yıldırım, kendi adamız olan İzmir Koyun Adası’na Yunanlıların kontrolü altında pasaportla girdi! Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, kendi Başbakanına bile “Bu ne rezalet” diye sorulmadı!

(Ha bu arada bu Koyun Adası’nın uzunluğu yaklaşık olarak 12 km’dir. Kendi adamıza pasaportla giren ilk Başbakan olan Sayın Yıldırım’ın yaptığı şey, Yunan işgaline meşruiyet kazandırmak değil de nedir?)

Meğerse bu arada Ardıççık adamız da işgal edilmiş ama bizim haberimiz bile yokmuş. 11 Şubat 2016 tarihinde Ardıççık Adası’nda bir Yunan helikopterinin düşmesi ile anladık ki, Ardıççık işgal edilmiş!

Derken aynı yıl (2016) Marathi Adası’nın da işgal edildiğini anladık! Anladık da ne yaptık? Hiçbir şey…

Eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri Emekli Albay Ümit Yalım yıllardır bu adalar için kendini parçalıyor…

Yahu arkadaş gel bakalım, bi anlat nedir senin derdin” diyen oldu mu? Hayır!

Olayları sağır sultan bile duydu, körler ülkesinin kralı bile gördü, ama bizim AKP’liler ne gördüler ne de duydular!

Söz konusu adaların işgaline yönelik CHP, MHP ve İYİ parti milletvekilleri bugüne kadar TBMM’ye 100’e yakın soru önergesi verdiler. Hani anlaşılır bir cevap? Buyurun, varsa biz de bilelim.

Bu kadar rezaletin ardından, şimdi diyorsunuz ki, “haklarımızı yedirmeyiz”.

E be muhterem, siz o hakları çoktan yedirmediniz mi?

⁉️???⁉️