KOCAELİ GAZETECİSİ YELİZ KORAY’IN HAKİME CEVABI:

2017 Yılında “Yerim Sizin Destanınızı” Başlıklı Yazısıyla Büyük Ses Getiren Gazeteci Yeliz Koray, Geçtiğimiz Hafta Ankara’da Gözaltına Alındı, Vermiş Olduğu İfadeyi Aşağıya Bırakıyorum…

Milli, manevi ve dini değerlerimize hakaret etmedim.
“Atatürk manevi kızıyla ilişki yaşadı” demedim mesela…
“Annesi Zübeyde Hanım genelevde çalışıyordu” da demedim.
Sadece bu değil..
Nefret ettiğim bir insan bile olsa ‘ölü’ye her zaman saygı duydum.
Annesini millete yuhalatmadım!
Benimle aynı fikirde değil diye sandıkta ‘evet’ diyenlere “terörist-şerefsiz” demedim.
A partisini B partisini destekliyor diye hiçbir sanatçıyı “sanatçı bozuntusu” diye aşağılamadım.
Eşini dostunu madende kaybeden acılı insanların isyanını tekmelemedim.
Kimseye mezhebini sormadım. “Ölmüş mü? Zaten Aleviydi” demedim.
Stres altındayken ve hatta sabrım sınanırken bile kimseye “gavat” demedim.
O ya da bu nedenle “anam ağladı” diye şikayet eden birine “ananı da al git” demedim.
Bana göre doğru olmayan şeyleri ‘doğru’ diye yazdığı için hiçbir gazeteciye “Sizi tasmalarınızdan kurtardım, nankörler” demedim.
Bir ağaç için canını siper eden gençlere “Çapulcular-Vandallar” demedim.
Bu ülke için ölen her bir asker, polis ve korucu için derinden üzüldüm, ağladım. Ama “Yan gelip yatma yeri değil” de demedim
“Birkaç Mehmetçik için meclis açılmaz” da demedim.
Kaç kişi olduğu mühim değildi, hiçbir can için ‘kelle’ hesabı yapmadım.
Dinimle alay etmedim. “Her Cuma bir dua sallıyorum” demedim.
“Bakara makara” diye dalga geçmedim.
“Namaz kılmayan hayvandır” da demedim.
Kadınları bekaretine göre ayırıp “Kız mıdır kadın mıdır?” da demedim.
Türbanına göre ayırıp “Türbansız kadın perdesiz eve benzer” de demedim.
Bitmedi…
Çocuğu olmayan kadın yarım kadındır” da demedim…
“Kadın makyaj yapıyorsa kaportası bozuktur” da demedim
“Beni desteklemezseniz başınıza şu gelir bu gelir” diye kimseyi tehdit etmedim.
Beni gördüğüne sevinen birine “Bi taklaat bakayım ne kadar sevindin?” diye aşağılamadım.
Engelli gence “Görmeyen gözünle sana iş vermişiz, daha ne istiyorsun?” demedim.
“Senin çocuğun da işsiz kalsın, kişisel sorunlarını bana anlatma” demedim.
Tecavüze uğrayan çocukları savunmak yerine “Bi kereden bir şey olmaz” demedim.
Atanamayan bir öğretmene “Oy vermezsen verme” demedim.
İlaçlarını alamayan kanser hastası birine “Al şu parayı git” diye dilenci muamelesi yapmadım.
Gülüyor, sakız çiğniyor, düğünlerde oynuyor ya da karnı burnunda dışarı çıkıyor, diye hiçbir kadına ‘iffetsiz’ demedim.
“İffetli olsun da kürtaj yaptırmasın” da demedim.
Yalnızca kendi edebime baktım, kimseye “edepsiz” demedim!
Hiçbir cemaate, tarikata üye olmadım, onlardan övgüyle bahsetmedim.
“Hocam gel artık” diye ağlamadım.
“Ne istedin de vermedik” demedim.
MHP’ye “En iyi yaptığı şey kışkırtmaktır”,
ülkücülere de “Kafatasçı vampirler, ırkçılar” demedim.
PKK ile masaya oturmadım,
“oturdun” diyenlere “İspat etmezsen şerefsizsin” demedim.
İspatı gelince de kimseyi ‘vatan haini’ ilan etmedim.
***
Peki, ben ne dedim; 15 Temmuz’dan bir gün sonra ‘Filler Tepişti’ başlıklı köşe yazımda;
“Komutanın emriyle ağaca bile selam vermek zorunda olan gencecik askerler, öldüresiye dövüldü. Tüm dünya askerlerimizin soyulduğunu, tokatlandığını gördü” dedim.
“Kurunun yanında yaş da yandı” demek isteyerek gariban Mehmetçiklere üzüntümü dile getirdim.
Sırf bu yüzden Atatürk’e hakaret eden bir pislikte aynı maddeden, yani; “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik ve Aşağılama” dan yargılanacaksam, söyleyecek pek bir şey yok.
En büyük mahkeme vicdanımdır. Oradan beraat ettim.
Şimdi yüce adaletimize sığınıyorum

Yeliz Koray