Türkiye Cumhuriyeti son zamanlarda hem içeriden hem de dışarıdan zorlanmakta ve bu nedenle de Misakı Milli kararına dayalı olarak oluşturulmuş ve Lozan barış antlaşması ile uluslararası alanda resmen kabül edilmiş olan ulusal sınırlarını korumakta büyük güçlükler çekmektedir. Bu durumun son örneği olarak Erbil’de ABD ve İsrail zorlaması ile toplanan Abant zirvesinde alınan kararlar doğrultusunda, Türk devletinin Kuzey Irak’taki kukla siyasal oluşumun Türkiye’ye yamanmak istenmesi ve daha sonra da Türkiye’nin güneydoğu bölgesi ile bütünleştirilerek ayrı bir bağımsız devlet ilan edilmesi gibi bir büyük bölgesel plan ile Türk devletinin karşı karşıya gelmesidir. Bu nedenle hem ABD Lozan antlaşmasını tanımaktan kaçınmakta hem de Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye’nin doğu sınırlarının belirsiz olduğunu öne sürmektedirler. Türkiye son yıllarda sürekli olarak bu yüzden doğu ve güneydoğu sınırlarını korumak zorunda kalmıştır. Benzeri bir durum, Doğu Karadeniz bölgesinde yeniden Pontus tartışmalarıylarıyla gündeme gelmiş ve bu doğrultuda sözkonusu bölgenin Türkiye’den koparak ayrı bir devletçik olarak öne çıkabileceği konuşulmağa başlanmıştır.
Küreselleşme dönemine geçilmesiyle beraber, Türkiye doğu ve güneydoğu sınırlarını korumakta zorlanırken asıl tehlikenin batı sınırlarında ve Trakya bölgesinde sinsi sinsi geliştiği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa kıtasındaki topraklarını oluşturan Trakya bölgesinin Türk devletinin ulusal sınırları içerisinden kopartılmak istendiği yavaş yavaş anlaşılmağa başlanmıştır. Özellikle son yıllarda Edirne merkezli bir Trakya Cumhuriyeti oluşturma doğrultusunda yürütülen gizli çalışmaların giderek arttığı ve Türkiye’yi bir oldu bitti ile karşı karşıya bırakabilecek önemli bir siyasal oluşumun hazırlandığı gibi bir durum gelişmeler doğrultusunda hissedilmeğe başlanmıştır. Türkiye’nin dostu olduğunu söyleyen batılı müttefiklerimizin gizli çabaları ile Türkiye Avrupa kıtasından atılmak istenmekte, bu doğrultuda Misakı Milli sınırları içerisinde yer almakta olan doğu Trakya bölgesi tıpkı batı Trakya gibi Türk yönetiminden kopartılmak istenmektedir. Türk kamuoyundan gizlenmekte olan bu durum bizzat batılı ülkeler tarafından tezgahlanmakta ve Türkiye Cumhuriyeti önümüzdeki günlerde bir başka bölücülük girişimi ile tıpkı doğu bölgesinde olduğu gibi batı sınırları civarında da uğraştırılmaktadır. Hedef Türklerin Avrupa kıtasınmdan kovulmasıdır. Daha önceleri Balkan savaşları sırasında Osmanlı İmparatorluğu nasıl Avrupa’dan geri püskürtülmüşse, şimdi de Osmanlı devletinin devamı olan Türkiye Cumhuriyeti Balkan yarımadasından temizlenmek istenmektedir .
Trakya Cumhuriyeti projesi, Küresel Balkanlar planı ile Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail tarafından gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır. Bu doğrultuda geçenyıl Dünyşa Bankası başkanı olan siyonizmin önde gelen Temsilcilerinden Wolfofitz geçen sene Edirne’ye gelerek Trakya bölgesinin valileri ile bir bölge toplantısı yapmıştır. Bu toplantıya Türkiye’nin Trakya bölgiesinin valileri ile beraber Yunanistan’ın Batı Trakya valisi ile, Bulgaristan’ın Kırcaali valisi de katılmışlardır. Bir uluslararası kuruluşun başkanı Edirne’ye gelerek bir bölge toplantısı yaparken, bölgede halen varkolan üç devletin valilerinin böylesine bir toplantıya katılmaları son derece ilginçtir. Toplantı Türk basınında da haber olarak yer almasına rağmen, kamuoyunda tartışılmasına o aşamada izin verilmemiştir. Siyonizmin önde gelen temsilcilerinden birisi olan bugünkü Dünya Bankası başkanı, Amerikan başkenti ve devletini işgal etmiş neoconsevatif kadronun bir üyesi olarak dünya hegemonyası için çaba gösterirken, Edirne’ye gelerek Küresel Balkanlar planı doğrultusunda bir Trakya Cumhuriyeti oluşumunu bölgedeki üç ayrı devleti parçalayacak derecede gündeme getirmiş olması son derece ilginç ve üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu doğrultuda ulusalararası düzeyde hazırlıklar devam etmesine rağmen, konunun Türk kamuoyundan kaçırılmak istenmesi iyiniyetli olmayan bir durum ile karşı karşıya kaldığımızı açıkca ortaya koymaktadır. Türkiye doğudan olduğu gibi batıdan da bölünmek istenmekte ve bunu isteyen dost görünümlü batılı emperyalist ülkelerin oyununa getirilmek istenmektedir. Türkiye’nin Trakya bölgesinde yaşamakta olan bir milyonu aşkın Türk vatandaşı da böylesine bir emperyalist oyuna resmen alet edilmektedirler. Türkiye giderek arasının bozulduğu Avrupa birliği ve ABD ile artık açık açık Trakya bölgesinin geleceğini de konuşmak durumundadır.
Üç yıl önce bir Kurban bayramında Bulgaristan’ın Türk kenti olan Kırcaali’nin Pazar meydanında elinde pankartlarla dolaşan bir grup insan, Balkanlar’da yaşamakta olan Türkleri, Pomakları, Küçükasya’lıları ve diğer Balkan halklarını Trakya Cumhuriyeti çatısı altında birleşmeğe davet eden bir gösteri düzenlemişlerdir. Bu olaydan sonra Bulgaristan ve Yunanistan’da Trakya Cumhuriyeti konuşulmağa başlanmış ama her nedense, böylesine bir devletin şimdiden başkenti ilan edilen Edirne’nin sınırları içerisinde yer aldığı Türkiye Cumhuriyeti’nde bu konu kamuoyundan gizlenmek istenmiştir. Bir milyonu aşkın Türk asıllı insanın yaşamakta olduğu güney Bulgaristan’ın Kırcaali kenti ile, üçyüz bin civarında Türk asıllı insanın yaşadığı Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesini, gene bir buçuk milyonu yakın insanın yaşamakta olduğu Türkiye’nin Trakya bölgesi ile bir araya getirecek böylesine bir yeni yapılanma pqrojesine karşı Yunanistan ve Bulgaristan devletleri ile beraber Türkiye Cumhuriyeti’nin de söyleyeceklerinin olması gerekir. Her üç devlette kendi sınırlarına sahip çıkamak durumundadırlar. Her devletin, uluslararası hukuka göre devlet olmaktan gelen hak ve yetkileri doğrultusunda kendi sınır güvenlikleri için uygun gördükleri bütün önlemleri alma hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle Trakya Cumhuriyeti gibi bir yeni devlet oluşturma projesi öncelikle, üç komşu Balkan ülkesinin tepkileriyle karşı karşıya kalacaktır. Böylesine emperyal bir projenin hazırlayıcılarının üç devletin tepkisini ve ortak karşı çıkışlarını hesap ederek davranmaları gerekmektedir.
Uluslararası hukuka göre sınırlarının korunması gereken üç ülkenin batılı emperyalist devletler tarafından karşıya alınması son derece ilginç bir durum yaratmaktadır. Böylesine bölücü ve karıştırıcı bir emperyal projenin böleceği üç hedef ülkenin kendi hakları doğrultusunda hareket ederek Trakya Cumhuriyeti oluşumuna karşı çıkacaklarını doğal karşılamak gerekmektedir. Burada esas hedef alınan ülke Türkiye Cumhuriyeti olmaktadır, çünkü zaten Yunanistan ve Bulgaristan Türkiye’den yüz yıl geride olmalarına rağmen sırf hırıstıyan oldukları için Avrupa Birliği içerisine tam üye olarak alınmışlardır. Bir anlamda Yunan ve Bulgar devletlerinin Avrupa Birliğinin koruması altında oldukları düşünülebilir. Ne var ki, her ay düzenli olarak Edirne kentine gelmekte olan İngiliz, Hollanda ve Alman devletlerinin Avrupa Birliğinde görev yapan temsilcilerinin de sürekli olarak Edirne’lilere Trakya Cumhuriyetini empoze etmeleri garip bir durum yaratmaktadır. Eğer Edirne merkezli bir Trakya Cumhuriyetini ilan etme ortamını hazırlayabilirlerse, Türk devleti bir müslüman ülkenin temsilcisi olarak Avrupa kıtasından atılacak ve daha sonra da hırıstıyan Bulgar ve Yunan devletlerinin Türk asıllı bölgeleri Trakya Cumhuriyeti çatısı altında biraraya getirilebileceklerdir. Avrupa Birliği bu aşamada asıl hedef olarak Türkiye’nin Balkanlardan ve dolayısıyla Avrupa kıtasından uzaklaştırılmasına öncelik vermektedir. Umarız, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile tam üyelik görüşmelerini yürütmekte olan başmüzakereci ve yetkili makamlar bu durumun farkına varmışlardır, aksi takdirde yıllar sürecek bir müzakere döneminden sonra Türkiye hem Avrupa Birliği dışında kalabilir hem de Avrupa kıtasındaki topraklarını Trakya Cumhuriyeti oluşumu sonucunda elinden kaçırabilir. Beş milyona yakın Türk asıllı nüfusun üç ayrı devletin çatısı altında yaşamlarını sürdürdüğü Trakya bölgesinde Türkiye’den ayrı bir Trakya Cumhuriyeti düşünebilmek mümkün değildir. Eğer sınırlar değişecekse o zaman bütün Trakya Türkleri, Türkiye cumhuriyeti’nin çatısı altında biraraya gelebilirler. Emperyalistler böylesine bir toparlanmayı önlemek üzere ayrı bir Trakya Cumhuriyeti ile bölge halkının Türk kimliğini ortadan kaldırmak istemektedirler.
Hırıstıyan Balkan ülkelerinin teker teker Avrupa Birliği çatısı altına alınarak batı Avrupa emperyalizminin kuklası bir statüye sürüklendikleri yeni aşamada, Amerika Birleşik Devletleri Nato görünümünde Balkan bölgesine girmiş ve bütün Balkan ülkelerinde askeri üsler kurmuştur. ABD, Avrupa Birliği Balkanlara girmeden bütün Balkan ülkelerini Nato’ya alarak buralarda gelecekteki hegemonya planlarına uygun olarak örgütlenmiş ve askeri üsler oluşturmuştur. Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’nden sonra Romanya ve Bulgaristan’da ABD hem Nato hem de kendi üslerini kurarak, Balkan hegemonyasını Avrupa Birliği’ne kaptırmamıştır. ABD üzerinde etkin olan İsrail lobileri ise, ABD gücünden yararlanarak yeniden Yahudilerin Balkanlara geri dönüş projelerini devreye sokmuştur. Özellikle Selanik merkezli bir Büyük Makedonya için çalışmakta olan siyonist yahudi lobileri, hem Yunanistan’ı bölerek Selanik ile Üsküp’ü birleştirmeğe çalışmaktalar, hem de bütün Makedonya kentlerinde yeni sinagoglar yaptırarak bu merkezi Balkan ülkesini geleceğin Yahudi devleti yapmak için uğraşmaktadırlar. Bugünkü İsrail devleti yıkılırsa ya da Yahudiler yeniden Orta Doğu’dan sürülürlerse, o zaman alternatif İsrail’in Makedonya’da kurulacağı anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda, Büyük Makedonya için çalışmakta olan ABD ve İsrail devletleri Bulgaristan ile Yunanistan’ın parçalanmasını ve Türkiye’nin balkanlardan uzaklaştırılmasını doğal olarak desteklemektedirler. Büyük Makedonya için parçalanmak istenen Yunanistan’dan daha sonra Girit ve Ege adalarının da ayrı devletler olarak uzaklaşmaları planlanmaktadır. Böylece Selanik Büyük Makedonya’nın başkenti olunca, Batı Trakya bölgesi de Trakya Cumhuriyeti için de kendiliğinden yer alabilecektir.
Küreselleşmenin durduğu yeni aşamada Balkanlar yeniden emperyal güçler arası çekişmenin ana merkezi konumuna gelmektedir. Bu doğrultuda yeni emperyalist politikalar Balkan yarımadasında gündeme getirilirken, ABD ve İsrail ikilisi Yeni Osmanlıcılık politikası ile Türkiye’yi Avrupa Birliği ve Rusya’ya karşı kullanmağa çalışmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti yeni dönemde değişen koşulları dikkatle izlemeli ve Türkleri yeniden Avrupa’dan dışlayacak projelere kesinlikle izin vermemelidir. Ayrıca ABD ve İsrail’in bölgedeki maşası konumuna sürüklenebilecek bir Türkiye’nin Avrupa Birliği ve Rusya ile karşı karşıya getirilmesi oyunlarına da karşı çıkılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler, bu coğrafyada Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarından gelen bin yıllık devlet geleneğine ve birikimine sahip olunduğunu her aşamada hatırlamalıdırlar. İkiyüz yıllık devlet olan ABD ile altmış yıllık devlet olan İsrail’in devlet olma birikimi Türk devletinden fazlasıyla geride kalmaktadır. Avrupa Birliği diye bir oluşum tam olarak gerçekleşemediği için, bugün yeniden ondokuzuncu yüzyılın sonlarındaki siyasal tablo yeniden dünyanın gündemine oturmuştur. O dönemde Osmanlı İmparatorluğunu tehdit eden gelişmelerin benzerleri bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni uğraştırmaktadır. Gelecekte yeni dünya düzeni üzerine bir anlaşma sağlanamazsa, Balkanlar’da üçüncü bir Balkan savaşı, Üçüncü Dünya Savaşına giden yolda gündeme gelebilir. ABD, Avrupa Birliği ve İsrail üçlüsü, Balkan haritası ile oynayarak Trakya Cumhuriyeti ve Büyük Makedonya, Girit ve Ege Cumhuriyetleri, Tuna ve Çingene devletleri gibi Kosova Cumhuriyeti benzeri yeni siyasal oluşumlarla bölge devletlerini tehdit edeceklerine, dünya barışı için Balkan ülkelerinin bugünkü sınırlarını güvence altına almalıdırlar. Türk devleti Trakya bölgesine her zaman sahip çıkacak ve Balkan Türkleri ile dayanışmasını daha da geliştirecektir. Trakya cumhuriyeti gibi yeni bir Sevr oluşumuna ya da böl ve yönet politikasına Türk devleti hiç bir zaman alet olmayacak ve Trakya Cumhuriyeti kurulamayacaktır.
Prof Dr Anıl Çeçen