T.İLAHİYATÇILAR BİRLİĞİ’NDEN UYARI:

Sokaklarda, orda burda din konusunda ahkam kesen, halkımızı aldatıp, İNDİRİLMİŞ DİNimizi, UYDURULMUŞ DİN gibi lanse eden zibidilerin etkisinden kurtulmak için, Ülkemizin gerçek aydın Dinadamları TÜRKİYE İLAHİYATÇILAR BİRLİĞİ’nden uyarı:

H i ç   s o r g u l a d ı n ı z   m ı ?

Kadınlara dokununca bozulan abdest, yetim hakkına dokununca neden bozulmuyor?…
Neden Kur’an-ı Kerim’de tam 292 yerde geçen “HAK” kelimesini kimse terennüm etmiyor?
Neden Kur’an-ı Kerim’de tam 130 yerde “salat” geçmesine ve 8-10 yerde “nüsuk” olarak tarif edilmesine rağmen, tüm mealciler salat kavramını “namaz” olarak çevirmiş?
Peygamberlere biat bile şartlı iken (Mümtehine/12), neden büyük bir çoğunluk şeyhine, liderine, partisine sorgusuz, sualsiz teslim olmuş durumda?
Neden cennetle müjdelenen (!) on sahabi arasında Hz Ebuzer, Hz Bilal yok?
Neden İslam tarihi Hz. Peygamber’imizn vefatından sonra hep iktidar savaşlarıyla dolu?…
Neden cami, Kur’an kursu, dindar sayısı arttıkça bizim imanımız ve teslimiyetimiz azalıyor?
Neden Sahabi elindeki Kur’an yaprakları ile dünyaya meydan okurken, bu din bugün iki milyar inananı ile gadre uğradı?
Çoğunluğu demokrasi, doğruluk, hak, hukuk, adalet sananlar….. Hz.Lut ve Hz Nuh‘un çevresinde kaç kişi vardı?
Hz İbrahim neden tek başına idi ?
Çoğunluk neredeydi?
Arı bal yapmam, Güneş doğmam, Gece kararmam, Kış üşütmem, Gündüz ışıtmam, Koyun süt vermem, İnek et vermem diyebilir mi ?
Peki herşeyin hizmetine sunulduğu insan, ona verilen AKIL nimeti ile Rahman’ın halifeliği görevinden neden kaçar ?
Neden yukarıda saydıklarımız ve bu konuda binlerce örnek verebileceğimiz Sünettullah’ta hiç bir varlık reddetme imkanına sahip değilken, insan kendine sunulan bu “özgürce” seçim hakkını kendi aleyhine kullanmaktadır?
Neden İbadet denilince hepsi birbirine karıştırılarak, namaz, oruç, abdest, camiye, kiliseye veya havraya gitmek, günah çıkartmak, yağmur duasına çıkmak vs. akla geliyor?
Neden din denilince akla hak, hukuk, adalet, işgaller, zulümler, tecavüzler, yoksulluk, yolsuzluk, sokak çocukları, özürlüler, açlar, susuzlar, giderek artan boşanmalar, dağılan aileler, işsizler, zam, zulüm, işkence, plansız şehirleşme, trafik, gecekondu, sanat, edebiyat, şiir, felsefe, müzik, sinema, tarih, tabiat, uygarlık vs. vs… gelmiyor?
İslam tek ve HAK din değil mi?
Öyleyse bütün iyilik ve güzellikleri Müslümanların yapması gerekmez mi?
Peki; bilim, teknoloji, sağlık, sanat, adalet ve insan haklarındaki güzellikleri niçin biz değil de Yahudi ve Hıristiyanlar yapıyor?Onlar birlik ve barış içinde çalışırken biz niçin sürekli birbirimizle uğraşıyoruz. Yoksa bizim dinimiz doğru din değil mi?
Ne demek olur mu bizim “dinimiz İslam tabii ki tek din ve doğru din” diyorsanız o zaman kendimize sormamız gerekmiyor mu?
Niçin her halimizle dinimizi yalanlıyoruz?
NEDEN Bizim gibi ülkelerde siyasetin girdiği yerden akıl, mantık, basiret, feraset, ahlak, vicdan ve iman çıkıp gidiyor, geriye sadece hırs, öfke, kin, nefret ve düşmanlık kalıyor!..
Din “insan için” gönderilmiştir!
Sözde dindarlar ise, insan “din için” gönderilmiş zannediyorlar!
Din “insanı korumak ve mutlu etmek” için gönderilmişken dinidarlar NEDEN “dini korumaya ve dini mutlu etmeye” çalışıyorlar!..
Şu ateşe dayanıklı kefen üreten din bezirganları, neden üşüyen çocuklara sıcak tutan elbiseler üretemiyor?
Her gün onlarca cenazeye rağmen, sönen onca ocağa rağmen, dağlanan onca yüreğe rağmen bu kanın durması; huzur ve sükunetin gelmesi, barışın tesis edilmesi adına ; ASIL ADI BARIŞ OLAN VE KENDİNİ BU DİNİN TEMSİLCİSİ SANAN ne Diyanet, ne herhangi bir cemaat, ne bu amaçla kurulan STK lardan ve ne de herhangi bir tarikatten neden bir ses çıkmaz?
NEDEN İslam “gönül kazanma” diniyken “haşlama ve dışlama” dinine dönüştürüldü?
Gönül alması” gereken İslam korku saldı!
Sevdirme dini “Haddini bildirme ve sindirme” dini oldu!
“Sevgi gösterisi” olması gereken din “Gövde gösterisi” oldu ve din olmakla hiçbir ilgisi kalmadı!…
Tamam kardeş, şeyhinin bir anda bir yerden diğer bir yere uçtuğunu, aynı anda birkaç yerde olabileceğini söylüyorsun da,
Hz. Muhammed peygamberimiz neden Mekke’den Medine’ye giderken mağarada üç gün saklandı bir yere uçamadı?
Neden Hz. Musa suda yürüyemedi, denizin yarılmasını bekledi, ya da Yakup Peygamber neden bir anda oğlu Yusuf’un yanına, kuyuya gidemedi?
Ku’ran denilince dindarların aklına Allah’ın insanlığa mesajı ya da bize sunduğu hayat tarzı değil, ölü kitabı, mezar kitabı, mevlit kitabı ya da dua kitabı akla geliyorsa;
Hatta Kur’an denilince akla ahenkli biçimde okunan ve mest olunan bir şiir veya şarkı akla geliyorsa;
Kuran‘ın ilahi bir mesaj ve yasa kitabı olduğunu bilen ilahiyatçılar ve tarikatlar ise O’nu uygulamaktan çok;
O’nun üzerinden bir paye ve konum kazanma yoluna gitmişlerse;
Neticede on dört asırdan beri Kuran‘ın ne olduğuna karar verememiş bir Müslümanlık, Yaratan’ı zerre kadar önemsemeyen O’na inanmayan ama inanıyormuş gibi yapan bir gruptan başka bir şey değilse;
NEDEN ve KİMDEN ŞİKAYETÇİYİZ?
Evliyalar, ermişler vs… için anlatılan kerametlerin Kur’an’da anlatılan peygamber kıssalarının bilmem kaç katı olduğunu düşündünüz mü ?
Kalabalıklarıyla övünen “bir ‘sürü’taraftarı var” diye sevinen cemaatlerin ve tarikatların kan ağlayan İslam coğrafyasına koştuklarını hiç gördünüz mü?
Veya onları kurtarmaya gelen evliyaların neden hapishanelerde mahkum edilen ve tecavüze uğrayan Müslümanları kurtarmaya girmiyorlar ?
İslami zihin, bilgi ister, evrensel bakış ister, bağımsız düşünme yeteneği ister ve en önemlisi de biraz da bunları elde ettirecek akıl ister…
Ezberi olan, Bir fikre körü körüne bağlı olan,
Geleneksel anlayışından ödün vermeye yanaşmayan,
Geleceği yorumlamaktan korkan,
Yaşadığı olumsuzlukların nedenini arama zahmetine girmeyen,
Kendi öğretisinin dışında bir yorum getirenleri lanetleyen ve aşağılayan,
öğretisindeki kusurları örtmek için bin bir bahane uydurmayı adet haline getirenlerin,
“Her şeyimiz iyi de biz ve bizim gibi olanlar niye böyleyiz?” sorusunu kendine bir defa bile sormamış olanlar ve bu bağlamda “neden-sonuç” ilişkisini yaşam tarzı olarak benimseyemeyenler bu davetimizin muhatabı değillerdir…
TÜRKİYE İLAHİYATÇILAR BİRLİĞİ