Savaş sonrası, Avrupanın da kabul ettiği KUR-AN’DA ÇOK EŞLİLİK

Kur-an’la ilgili yanlış anlaşılan diğer bir konu da erkeklerin çokeşli evliliğidir.
Öncelikle şunun bilinmesi gerekir ki İslamiyet çok büyük bir zaman dilimine, geniş bir coğrafyaya, çok farklı iklimlere, ufak bir kabileye olduğu gibi büyük bir imparatorluğa, hem tarım, hem de endüstri toplumuna, hem savaş hem de barış ortamlarına, apayrı alışkanlık ve kültürlerin olduğu insanlara gelmiştir.

Kur-an’ın bu her türlü devir, şart, ortam ve kültüre uyumu ise Kur-an’ın serbestiyet dairesinin geniş olmasıyla sağlanır.
Buraya kadar bu geniş helal dairesinin, geleneksel İslam anlayışıyla sınırlanıp, bir Arap İslam’ı yaratılmaya çalışıldığını gördük.
Örneğin, belli yörenin kıyafeti olan sarığın, cübbenin, sakal bırakma alışkanlığının dinselleştirilip;
Böylece İslam’ın her yöreye, şarta, kültüre uyumunun engellendiğini gördük.
Oysa Kur-an’ın verdiği serbestiyetlikle herkes kendi kimonosunu, ceketini, kravatını, entarisini giyebilir.
Kur-an’ın bu noktadaki özgürlüğü Kur-an’ın İslam’ının her bölgeye, her kültüre uyumunu sağlar.
Çokeşlilik de aynen böyledir. Çokeşlilik İslam’ın yasaklamadığı bir konudur, yoksa İSLAMIN’IN EMRETTİĞİ veya TAVSİYE ETTİĞİ bir konu DEĞİLDİR.

Çokeşliliğe birçok kültürde, zaman diliminde, özellikle erkeklerin savaşta ölüp, kadın-erkek oranının bozulduğu zamanlarda kadınların da talebi olmuştur.
Tarım toplumlarının birçoğunda çok çocuklu aile, gücün simgesi olduğu için, bu toplumlarda kadınların, çocuk ve ev işlerindeki yüklerinin hafiflemesi için kocalarını evlenmeye teşvik ettiği bile görülmüştür.
Unutulmamalıdır ki çokeşliliği yaşayan tek bir erkekken, kadınlar en az iki kişidir.
Evlilik müessesesi de ortak bir istek veya çıkara dayandığına göre çokeşliliği bir erkek isterken en az iki kadın da bunu istemiş, kabullenmiş veya çıkarı olmuş demektir.
Yani çokeşliliğin kimi ortamlarda yasaklanmasına bir erkeğe karşı en az iki kadın karşı çıkacak demektir.
Bazıları kadınların isteği olmadan aile baskısıyla evlendirildiklerini veya daha sonra boşanma hakları ellerinden alındığı için isteseler de ayrılamadıklarını söyleyebilir.
Bu zulümler bizim konumuz değildir; çünkü bunlar İslam’ın değil erkek egemen toplumun sonucudurlar.
Dinimize göre evliliğe kadın da karar verir, kadının boşanma hakkı da vardır.

Yani kadın, kocası çokeşlilik yaparsa veya evliliğinde yolunda gitmeyen bir şey olursa kendisi de boşanabilir.
Kadının boşanmasının yasaklanması, kadının evliliğindeki söz hakkının ailesine verilmesi gibi sonuçlar geleneğin sonucudur;
Kur-an’ın dininin değil.
Çokeşlilik sadece tarım toplumlarında, Doğu kültürel ortamında değil Batı Avrupa’da da kimi şartlarda savunulmuştur.

Dünya yakın tarihinin iki savaşının sonucunda oluşan ortamda bunun sonuçlarını yaşayanlar,
İngiltere’nin Daily Mail gazetesindeki bir makalede kadın sayısının erkeğe oranla çok arttığını ve çokeşliliğe izin verilmesinin tek çıkar yol olduğunu savunuyorlardı.
1949’da hem Almanya’nın Bonn halkı, hem de sosyal kadın kuruluşları, ilgili mercilere başvurarak çok kadınla evliliğe izin veren bir maddenin anayasaya konmasını istiyorlardı.
Kadın kuruluşlarının benzer faaliyetleri Fransa’da da yaşandı.
Daha geriye gidersek 1560’da Fransa Meclisi’nin, Normberete Wastefaya anlaşmasından sonra çok kadınla evlilik yapılması konusunda karar aldığını görüyoruz.

Avrupa’da sözde tek hanımla evlilik uygulamalarını ve savaşlardan sonraki acı tabloları değerlendiren Avrupalı kadın yazar Annie Beasant ise şöyle demektedir:
“BİR TEK KADINLA EVLİLİK BATIDA SÖZDE KALMIŞTIR.
GERÇEKTE SORUMSUZ BİR ÇOK EVLİLİK USULÜ ALIP YÜRÜMÜŞTÜR.
ERKEK, METRESİNDEN BIKINCA SAVAR,
O METRES DE ZAMANLA HAFİF KADIN HALİNE DÜŞER.
ZAVALLI O MATRESİN DURUMU, ÇOK HANIMLI BİR AİLE YUVASINDAKİ MEVKİ SAHİBİ KADININ YANINDA ÇOK ACIKLIDIR.
SOKAKLARI DOLDURAN BİNLERCE ZAVALLI KADINI GÖRDÜĞÜMÜZDE ANLIYORUZ Kİ, ÇOKEŞLİLİĞE İZNİ KÖTÜLEMEK, BATILILARIN AĞZINA HİÇ YAKIŞMIYOR.
İĞFAL EDİLMİŞ, SIĞINILACAK BİR YER VE SEVGİDEN YOKSUN, GAYRİ MEŞRU ÇOCUĞU İLE ORTADA, MİRAS HAKKINDAN YOKSUN, HERKESİN ZEVKİNE KURBAN OLUP YAŞAMAKTANSA;
BİR ERKEĞİN MEŞRU HANIMLARINDAN BİRİSİ SIFATIYLA SEVGİ GÖRÜP, AİLE YUVASINDA YAŞAMAK DAHA SAYGINDIR”

Sorun da biraz buradan kaynaklanıyor, kadınların bir kısmı kendilerini hep üstüne bir kadın alınan ilk eş gibi görüyorlar.
Oysa Annie Beasant’ın çizdiği tablodaki kadının durumuna düşen de bir kadındır.
Her durumda hanımlardan çokeşliliği çirkin görenler çoğunluktadır.
Onlar çokeşlilik yapmayabilirler, böyle istekleri olan adamlarla evlenmezler, yapmaya kalkan olursa ondan boşanırlar.
Dr.Edip YÜKSEL