Peygamberimizin Devlet idare şekli ve Muaviye’nin Peygamberimize ihaneti

KUR-AN’I ANLAMAK, SİYASET YAPMAK 

Dört elle sarıldığımızı zannettiğiniz Kur’an bize ve insanlığa acaba ne demek istiyor?
Bundan yeterince haberdar olmadığımızı görüyorum.

Müslüman olduğunu söyleyen bazı kesimler diyorlar ki:
“Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” Burada duralım,

Acaba bir kişi Kuran’ı Kerimi okuduğu halde terk edebilir mi? Eder…
Acaba ona abdestsiz dokunulur mu? Dokunulur…
Acaba insanlığın kalp gâhî Kâbe’ye, Gayr’ı Müslim kimseler girebilir mi? Girer…
Fakat “Teberrüken” de olsa Kur’an okunurken; “Bana ne diyor” diye düşünen var mı? Hayır…

Benim görüşüme göre Din, Kur’an ve Peygamber her hangi bir zihniyetin tekelinde tutulamayacak kadar büyüktür.
Dine, Kur’an’a ve peygambere kutsiyet yüklemek doğru değildir.
“Ne Kâbe’nin taşı toprağı kutsal ve ne de Kur’an kutsal değildir.”
Çünkü bu kavramlar, evrenseldir.
İnsanlığın dünyaya açılan pencereleridir!

Allah’ın kelamı olan Kur’an bilinçlenmenin en muhteşem kaynağıdır.
Yaşayan Kuran, tüm sosyal sorunları çözmede insanlara yol gösterir.
Sadece nazmı celilin yaprağına bakmak, sevap kazanmak maksadıyla yüze göze sürmek, bir ölünün toprağına üflemek bilinçlenmek için yeterli değildir.

İslam Dini’nin en temel referans kaynağı Kur’an’ı Kerim, diğer en temel referans kaynağı da Hz. Peygamberdir.
Bu kaynaklara ulaşan insanoğlu, sorunlarını ve evrensel ilişkilerini adalet, eşitlik, sevgi ve merhamet içinde çözer.
Bu sebeple, Kur’an’ın her devirde anlaşılması ve her devirde yorumlanması gerekir.

Hz. Peygamber’in yönetim anlayışı “Cumhuriyet’tir”
Yani bu yönetim anlayışı Sadece Araplarla sınırlı değildir.
Araplar üzerinden insanlığa ulaştırılması gereken bir mesajdır.
Bunun için Hz. Peygamber’in yaşantısının Müslümanlarca çok iyi bilinmesi gerekir.

Ayrıca evrensel bir din olan İslam’ın “devlet, iktidar ve otorite” hakkında ki görüşlerinin de bilinmesi gerekir.
Bunlar hakkında İslam’ın hiçbir şey söylememiş olması düşünülemez.
Söylemmiş olduğu şeylerin özü beş temel kavrama dayanmaktadır:
“Adalet,
Emanet,
Ehliyet,
Meşveret ve
Maslahat…” Bunların hepsi Kuran’da geçen kavramlardır.

Gelelim günümüze…

1923′de cumhuriyet ilan edilmiştir.
Fakat Cumhuriyet düşüncesi ilk kez bu yılda ortaya çıkmış değildir.
Örneğin 1896′da cumhuriyeti savunan ve bunun için risale yazan medrese hocaları (Hoca Muhyiddin Efendi) ve İslamcı görüş sahibi insanlar bulunmaktaydı.
O yıllarda M.Kemal, henüz 15 yaşındaydı.

Hoca Kadri’ye göre, “İslami hükümet modeli” aslında şûradır.
Asr-ı Saadette hükümet reisi seçimle tayin olunmuştur.
Eğer Muaviye ile resmen başlayan sultanlık olmasaydı, belki kıyamete kadar meşveret sistemi yürürdü.
O günden beri Müslüman’lar “Saltanat” yönetim modeliyle ve siyaset başka bir şey olmayan “Halife” yönetim anlayışıyla idare edildi.

Demek ki Türkiye’de bir kesim kendini cumhuriyetin sahibi, diğer kesimde kendini saltanat yanlısı gibi algılamasının hiçbir manası yoktur.

Biri cumhuriyeti ilan etmişse diğeri onun İstiklal Marşı’nı yazmıştır.
Biri bedeni olmuşsa, diğeri ruhu olmuştur.
İddia ediyorum ki, Cumhuriyet kesinlikle “ortak irade” ile kurulmuştur.

Bu ortak iradede milletin tüm kesimlerinin (Askerler, Hocalar, Kürtler, İslamcılar vb.) katkısı vardır.

Gelin bu ortak iradeyi yeniden tesis edelim.
Budan başka da yol yoktur!

Mahmut AKYOL