Türk Asker, İstiklal Savaşı Kahramanı ve Gazisi, Kuvayı Seyyare Birlikleri Kumandanı Assubay Çerkes Ethem;
Kafkaslardan sürülen Çerkeslerden Şapsığ soyundan olan Ali Ağa, Bandırma’nın Emre köyünde yaşamakta idi.
Ali Ağa’nın 5 oğlu vardı. En büyük oğullarından İlyas ve Nuri Beyler Rumlarla çarpışırken şehit olmuştur.
Reşat ve Tevfik beyler de Zabit Mektebi mezunu Zabitler olarak orduda görev yapmakta idiler.
Reşat Bey daha sonra Osmanlı Mebusan Meclisine Mebus seçildi, Daha sonra Ankara’ya geçip Gazi Mustafa Kemal’in ilk Meclisinde görev aldı.
Ali Ağa‘nın, 1885 yılında en küçük oğlu Ethem dünyaya geldi. Çocukluğunda çok sevdiği süvari mesleğini seçerek, Bakırköy SÜVARİ KÜÇÜK ZABİT MEKTEBİ‘ni okuyup Küçük Zabit oldu.
Küçük Zabit‘in şimdiki karşılığı, Assubay‘dır.
O dönemde Mektepli Zabitler, Alaylı Zabitler vardı.
Alaylı Zabitler, Küçük Zabit(Assubay)lerin bir çok görevde üstün başarılar gösterip rütbelerinin miralaylığa (Albay) kadar yükseltilenleridir.
Osmanlıda zabitlerin de başarıları nedeniyle bir kaç rütbe birden atlayarak terfi ettirilmesi normal idi.
Enver Bey’in Binbaşılıktan doğrudan Paşalığa terfi etmesi bariz bir örnektir.
İleride okuyacağınız anlaşmazlıkların, emrinde 4 alay gücünde çok başarılı savaşçı bir birliğe kumanda eden Ethem Bey‘e hak ettiği bu rütbe atlamanın verilmediği nedeniyle olduğu kuvvet kazanacaktır.
Çerkes Ethem Beyin karargahını ziyaret ettiğinde çete mensuplarıyla çektirdiği yandaki resimde Mustafa Kemal Paşa‘nın, sol kolunun yanında görülen(uzun boylu) Ethem Bey, Balkan Savaşı’nda Bulgar cephesinde yaralandı.
Kıdem zammı ve MADALYA ile taltif edildi.
I.Dünya Savaşı‘nda Teşkilatı Mahsusa (BU günkü MİT ve Özel kuvvetler müşterek kuruluş idi) mensubu olarak İran, Afganistan ve Irak‘a yapılan akınlara katıldı.
Irak’ta yaralanarak savaş sonunda emekli olup köyüne çekildi.
Kurtuluş Savaşında Mustafa Kemal’in güvenine mazhar olup, etkili olduğu geniş çevresini kullanarak 1920’de Anadolu’da tek önemli vurucu atlı güç olan Kuvayı Seyyare (seyyar kuvvetler)yi kurup kumandasını ele aldı.
Birliklerin askerleri daha çok hapishaneden çıkardığı mahkümlardan oluşuyordu.
Çevresindeki küçük çeteleri de ıslah ederek emrine aldı.
Tüm ege bölgesinin kontrolünü sağlayan tek silahlı, atlı ve eğitimli süvari birliğinin kumandanıydı.
Orduda genelde Paşalar da, Zabitler de, Küçük Zabitler de lakaplarıyla anılırlardı.
Ethem Başçavuş (O zaman Başgedikli denirdi) Çerkes kökenli olduğu için kendisine Çerkes Ethem denirdi.
Çerkes Ethem tam bir asker olarak Türk birliği ve dirliğini savunurdu.
Mustafa Kemal, işbitirici mahareti ve çevresinde etkinliğiyle tanıdığı Çerkes Ethem’in Zabit olan ağabeyleri ile birlikte Ege’de atlı milis kuvveti kurması için teşvik etti.
Yurtsever Ethem bey, Kuvayı Milliyenin en etkin gücü olarak işgalcilere karşı savaşmak için bütün imkanlarını kullandı.
Ethem Bey, Salihli cephesinde Yunan ilerlemesinin durdurulması ve Adapazarı, Hendek, Düzce ayaklanmalarının bastırılmasında fevkalede önemli hizmetler verdi.
Düzce‘de telefon direklerine astığı asilerin bir kısmı da Çerkes ve Abhaz idi. Kuvvayı Milliye’ye, Türk birliğine karşı çıkan hiç kimseyi affetmiyordu. Bu nedenle kendi soydaşlarından da düşman edindi.
Ethem assubay milli mücadele yıllarında uzunca bir süre adamlarıyla birlikte Atatürk’ün yakın korumalığını da yapmıştır.
Halk tarafından “ATANIN FEDAİSİ” olarak da bilinirdi. Milli mücadelenin ilk yıllarında düzenli bir ordunun olmayışını fırsat bilenlerin çıkarmış olduğu isyanları, Ethem bey ve adamları bastırmışlardır.
Özellikle Çorum-Yozgat yöresinde Çapanoğullarının fırsattan istifade ederek çevrede müstakil bir beylik kurma düşüncesiyle başlatmış oldukları büyük isyanı Ankara’nın bastıramaması sonucu, Ethem Bey’in kuvvetleri buraya gönderilmiş, Çapanoğlu, bir daha ayağa kalkamayacak şekilde mağlüp edilmiştir.
Bu nedenle Birinci TBMM tarafından “MİLLİ KAHRAMAN” ünvanı verilmiş, Assubay Çerkes Ethem Meclise girdiğinde ayakta alkışla karşılanmıştır.
Çapanoğullarına Ankara valisinin yardım ettiğini duyunca “valiyi meclisin önünde sallandıracağım” demiş, ancak bu sözleri saptırılarak “Atatürk’ü ve Valiyi asacakmış” şeklinde çevreye duyurulmuş, Ata ile Çerkes Ethem’in arasının açılması başarılmıştır.
Tabii ki, Çerkes Ethem Valiyi asma tehdidiyle de çok ileri gittiği gerçeği inkar edilemez, valiyi Mustafa Kemal‘e şikayet etmenin ilerisine geçmemeli idi. Nitekim Mustafa Kemal, valinin gereğini yaptı..
Anadolu da sadece bir milli direniş, sadece bir kuvayi milliye hareketi değil, bunun yanı sıra bir liderlik döğüşü de vardı.
Bu nedenle çeşitli entrikalar da çevriliyordu.
İşte bu çerçevede Çerkes Ethem‘in büyümesi, halk arasında muazzam bir kahraman olarak her girdiği yerde alkışlarla karşılanması, bazı kişileri tedirginliğe sevk etmiştir.
İsmet İnönü’nün her zamanki tavrıyla Ethem Bey ve ağabeyleri aleyhinde bazı propagandalarda bulunduğu da söylenmekte idi.
İsmet İNÖNÜ‘nün, Askeri hiyerarşinin aksine davranışlar sergileyen Çerkes Ethem‘i bu davranışlarıyla taltif etmesi beklenemezdi.
….. “Ethem Bey’in Yozgat isyanlarını büyük bir maharet ve süratle bastırması da, onu aynı yerde daha önce başarısız olmuş bazı mektepli Zabitlerin kıskançlık ve rekabet hislerine hedef haline getirdi.”
Düzenli ordu kurulduktan sonra Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa‘nın Moskova‘ya tayininden sonra Batı Cephesi Kumandanı olan İsmet İnönü, Ethem Bey’in kendi komutasına katılmasını istedi.
Ankara’daki gelişmelerden haberi olan Ethem Bey bunu kabul etmeyip bazı şartlar ileri sürdü.
(Bunun çeşitli nedenleri olduğu ileri sürülür;
Mesela bunlardan biri Çerkes Ethem‘in çeşitli hizmetlerinden üstün başarıları nedeniyle Alaylı Zabitliğe-Miralaylığa Terfi ettirilmesinin İnönü tarafından engellendiği söylenir.
Bununla beraber Çerkes Ethem‘in üst makamlara danışmadan Düzce ve Yozgat’ta yargısız idamlar gerçekleştirdiği için terfisine karşı çıktığı, bu nedenle İnönü’nün haklı olduğu söylenir.
Hatta daha sonra Orgeneral Muğlalı’nın da izin almadan ve yargılamadan 35 sivili Van‘da idam ettirdiği nedeniyle, İnönü‘nün Cumhurbaşkanı olduktan sonra Muğlalı Paşayı mahkemeye verdiği ve idama mahküm olduğunu emsal olarak gösterirler)
Cezalandırılacağını öğrenen Assubay Ethem Bey kendisine sahip olmadıkları nedeniyle TBMM‘ne ağır hakaretamiz bir telgraf çekip, böylece meclisi de karşısına almış, arkadaşları ile, Yunan ordusu ve Türk Ordusu arasında kalmıştır.
Ethem Bey, Cezadan kurtulmak için bir çıkış yolu aradı.
Kurtuluşu için yıllarca savaş verdiği Anadolu insanıyla kılıç kılıça gelmekten çekinerek, Yunanlılarla görüşüp, “Ben sizinle savaşmayıp geri çekileceğim, siz de bana yurt dışına çıkmama yardım edeceksiniz” şartını ileri sürüp barış yaptı.
Anadolu’daki mücadeleyi akamete uğratmamak ve bir iç savaşa dönüştürmemek için yurtdışına gitmek istemiştir.
Arkadaşlarına döner derki; “Ankara’dan suçlu olarak aranan benim, sizin bir ilginiz yok, Siz Kuvayi Milliyeye döneceksiniz, onlarla birlikte savaşacaksınız” demiştir.
Bu nedenle Milli Mücadelenin en kahraman kumandanlarından biri, içi kan ağlayarak, zabit iki kardeşiyle birlikte çok sevdiği vatanını terk etmek zorunda kalmış, İzmir üzerinden Atina’ya oradan da Berlin’e gitmiştir.
Ethem Bey, bir süre Kahire’de yaşadıktan sonra ömrünün son yıllarını Ürdün ve Lübnan’da geçirmiş, 1948 yılında LÜBNAN’da vefat etmiştir.
Ankara İstiklal Mahkemesi‘nin, ağabeyleri ve yakın adamlarıyla birlikte, Ethem Bey‘in de gıyabında verdiği 9 Mayıs 1921 tarihli ve 573 sayılı karar ile “Müsellahan takibi hükümet cürmünü irtikap ederek”, düşman tarafına firarından dolayı idama mahkum edilmiştir.
ETHEM BEY “Çok hatalarım olmuştur, ama asla vatan haini olmadım” demiştir. “Beni ihanetle itham edenlere soruyorum: Ben ne zaman, hangi tarihte ve mevzide esasen müdafaa ettiğim cepheden bir adım dönmüşümdür? Ne zaman yüce devletime ihanet etmişimdir, iNÖNÜ’ye küsüp, şerrinden kaçmak, vatana ihanet midir?”
Ethem Bey, elinin altında hayli maddi kaynak olmasına rağmen Yunanlılara teslim olma kararını verdiğinde cebindeki üç-beş kuruş dışında yanına bir şey almadı. Nitekim Atina’ya götürülüp tedavisine Almanya’da devam edilmesi kararı üzerine oradan ayrıldığında günlerce pekmeze ekmek banarak karnını doyurmuş.
Atatürk daha sonra TBMM’ne bir kanun teklifi sunarak, 150 kişilik Kurtuluş Savaşı Kahramanlarının affıyla ülkeye dönmelerini sağladı.
Bunların içinden MİLLİ KAHRAMAN Ethem Bey ve zabit ağabeyleri de vardı. Ağabeyleri davete icabet etti ama, Ethem Bey “Suçlular af diler, Ben suçlu değilim ki affedilmeyi neden kabul edeyim?” deyip ülkeye dönüşü reddetmiştir.
Bazı çevrelerin bu büyük milli kahramanın itibarının iadesi için girişimlerde bulunduğu bilinmektedir.
Halbuki Assubay Ethem Bey‘in madalyası da, MİLLİ KAHRAMAN ünvanı da geri alınmamıştır.
Hata kimlerde olursa olsun, Atatürk‘ün öncülüğünde TBMM tarafından resmen affa da uğramış, böylece Atatürk tarafından da, TBMM tarafından da zaten iadei itibarı yapılmıştır.
Dolayısıyla başka bir iadei itibara gerek yok. Sadece naaşının, uğruna yıllaca savaştığı, çok sevdiği ülkesine getirilmesi meselesi var.
Bu mesele de ailesinin veya kalan sülalesinin resmen devlete müracaatında ısrarlı olması ile halledilir.
Ailesi yada Kafkas Derneklerinin girişimiyle, bu büyük kahramanın naaşı yurda getirilebilir.
Aptullah Esirci