KEMAHLI İBRAHİM HAKKI İFTİRASI

CUMHURIYETE VE ATATÜRK’E ATILAN BİR İFTİRA DAHA ÇÖKTÜ

Mezardan çıkarıp hoca astılar yalanı !

Önce Abdülkadir Özar‘dan aldığım bir mektubu özetliyorum:

‘‘Bendeniz Mevlevi şeyhi, aydın kişi İbrahim Hakkı Kemahi‘nin öz torunuyum. Onun kızları olan 80 ve 85 yaşındaki Afife ve Meliha hanımlar, teyzelerimdir.

Kötülük erbabı, bizim neslimizin tükendiğini zannederek ‘‘Bize Nasıl Kıydınız’’ isimli bir film yapmışlardı.

Rahmetli dedemizin ismini kullanarak bizi mağdur ettiler. Rahmetli dedeme ait mezarın açıldığı ve cesedinin İstiklal Mahkemesi tarafından asıldığı iddiası tamamen uydurmadır…’’

*** Şimdi birkaç yıl geriye dönelim. Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında vatan hainlerini, bozguncuları, isyancıları, asker kaçaklarını, ırz düşmanlarını yargılayıp cezalandıran İstiklal Mahkemeleri aleyhine yalan ve iftira dolu yazılar yazıyorlardı.

İş o boyuta varmıştı ki, birileri ‘‘Bize Nasıl Kıydınız’’ isimli bir kitap yazıp sonra bunun filmini çevirmişti. Bunlarda çok ‘‘çarpıcı’’ bir olay anlatılıyordu.

Erzincanlı din adamı İbrahim Hakkı Efendi, güya İstiklal Mahkemesi tarafından yargılanıyor ve idam cezası alıyor! Fakat tam bu sırada (1924 yılında) vefat ediyor. Hıncını alamayan(!) İstiklal Mahkemesi, İbrahim Hakkı Efendi’nin mezarını açtırıyor, cesedini mezardan çıkarıyor ve idam sehpasında sallandırıyor!

Yani ceset idam ediliyor!

Bu yalanı da hiç utanmadan ve sıkılmadan ‘‘Atatürk döneminde Müslümanlara yapılan zulüm örneği’’ olarak göstermeye kalkışıyorlardı.

Bu inanılmaz yalanı yıllarca kullandılar. Kitap yazdılar, film yaptılar. Kendi televizyon kanallarında ve radyolarında, bu yalana dayanıp programlar yaptılar.

Refah Milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan ve yandaşları bar bar bağırdılar:

‘‘İstiklal Mahkemeleri’nin de hesabını soracağız…’’

*** Bu iğrenç yalanı ilk kez belgeleyip kamuoyuna açıklayan Reha Muhtar oldu. İbrahim Hakkı Efendi’nin yaşlı kızları Afife ve Meliha hanımları ekrana çıkarıp kendilerine bu olayı sordu. Yanıt çok açıktı:

‘‘Bu hadise tamamen yalan ve uydurmadır. Babamız eceliyle vefat etmiştir. Mezarı falan da açılmamıştır.’’

*** Yaşlı hanımlar manevi sıkıntı içindeydi. Bu filmi yapanları mahkemeye verdiler. Dava dilekçelerinde bütün bunların yalan olduğunu, babalarının Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerine bağlı bir din adamı olduğunu, mezarının açılıp cesedinin idam edilmesi gibi bir durumun asla söz konusu olmadığını vurguladılar.

Mahkeme, bu iğrenç iddiayı ortaya atanlardan, İstiklal Mahkemesi kararını istedi. Veremediler, çünkü böyle bir karar yoktu.

*** Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Esas 1995/873, Karar 1997/14 sayılı kararı, bir ibret belgesidir:

‘‘Savunmada olayın Erzincan İstiklal Mahkemesi kararının infazından kaynaklandığı belirtildiği halde, mahkeme ilamı ibraz edilememiştir.

İbrahim Hakkı Efendi‘nin Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerine aykırı, vatanın bütünlüğüne karşı davranış içinde olması yüzünden mezarından çıkarılarak asılması, kendisinin şeref ve onuruna saldırıdır.

Davacılar (kızları), bu haksız ve yanlış tanıtım nedeniyle toplumda zor duruma düşmüşlerdir. Dolayısıyla, kişilik haklarına saldırı yapılmıştır…’’

Ve mahkeme, bu filmi yapanları, aileye tazminat ödemeye mahkûm etti.

Böylece, sahte tarih yalanının ömrü kısa sürdü. Yargının vurduğu tokat, hadiseyi noktaladı.

Ama sahtekar siteler iftiraya devam ediyor.

E.Çölaşan 1999