ESKİ ISTANBUL

                                  KÜFELİK OLMAK..!

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi

Kendi kendine yürüyemeyecek kadar sarhoş olana “KÜFELİK” denir. Mecazi anlamı dışında işin içinde gerçekten bildiğimiz Küfe de vardır.

Eskiden İstanbul meyhaneleri önünde mahalleyi bilen küfeciler bulunurdu. Meyhaneci sarhoş olmuş ayakta duramayan müdavimlerini evlerine sağ salim bu yöntemle gönderirdi. Bu meyhanecinin bir görevi sayılırdı.

Küfeye yerleşen sarhoş müşteri neşeli bir şekilde şarkılar söyleyerek güle oynaya evine ulaştırılırdı.

Şimdi araba kullanıp evlerine gidiyorlar. Yakalanan yakalanıyor, yakalanmayan şansa.

O yıllarda Istanbul nüfusunun yarısından çoğu gayrımüslim idi.

Bu oran Galatada çok daha fazlaydı.

Resimde görülenlerin muhtemelen % 90’ı Rum, Ermeni, Musevi, Levanten, Romen, Rus, Alman, İngiliz gibi. Bugün Istanbul’da yaşayanlar ile hiç bir ilgileri yoktur.

 

Istanbul’u en eski tanıyan kule: GALATA KULESİ…

Istanbul’un silüetini süsleyen, gizemli, tarihsel yapı’nın yeri, neden burada yapıldı? diye düşündüğümüzde, bazı rivayetler, hikâyeler vardır. İhsan Oktay Anar’ın “Puslu kıtalar Atlası” kitabında Istanbul’a ilk gelen Cenevizliler ak martının yol gösterdiğini, ak martının ise, dini inançlarına göre İsa’yla özleştiğini, Cenevizlilerin, martının yuvasına kadar gittikleri yere bir kale yaptıkları, İsmine “İsa kulesi” dedikleri rivayeti yazılıdır.
Kulenin ismi ise; bu yörede çiftliklerde süt üretimi olduğu, isminin süt anlamına geldiğinden çıkılarak bu bölgeye “Galata”denildiği hattâ yakınlardaki Sütlüce’nin de isminin buradan geldiği, başka bir rivayete göre; burada Galatlar kavminin yaşadığı için, diğer bir rivayette de Boğazı geçerek Per’aya giden Galyalılar kavminden dolayı Galata denildiğidir.
528 yılında Galata Kulesi Bizans imparatoru Anastasiya tarafından bir gözetleme kulesi olarak kullanılsa da çeşitli devirlerde çeşitli amaçlarda kullanılmıştır.

17’nci asırda Osmanlı’da yangın’ın kuleden, kös çalınarak uyarıldığı, bilinmektedir, bizans devrinde ise çan çalınarak yangın, haberleşmeler yapılırmış. 17’nci asırda yörenin 70 Rum, 18 müslüman mahallesi vardır. Istanbul’un; Fatih Sultan Mehmet’in fethinden sonra bu yöreye bir miktar Müslüman halk yerleştirilmiştir. Bu yöre Istanbul’un bir dış Mahallesidir. Istanbul; Sur içi, Eyüp, Beyoğlu
olarak bölgelere ayrılmıştır. Beyoğlu’nun ilk kadısını Fatih tayin etmiştir.. Fatih yöre halkına ticari serbestlik verdiği için, buraya İtalyanlar da yerleşmiştir. Bunlar, ticarete hakim olmuş, saraya borç para verir duruma gelmiştir. Galata’da önemli kişiler yaşamıştır, biri Jean Jacquesv Roussearu’nun babası İsaac Rousseau, Sarayın saatcisiydi.

1705_1711yılları arasında çalışmıştı.
Kule zaman zaman büyük yangınlar, depremlerden zarar görmüş, yenilenmiştir.

1509 yılındaki küçük kıyamet denilen depremde büyük hasar gõrmüştúr. Cenevizliler zamanında hendekler açılmıştır. Bu hendekler 20.ci asır ortalarında doldurulmuştur. Halen Büyük Hendek, Küçük Hendek isimli sokaklar vardır. Kule tamir olurken, altında çok kafatası ve insan kemikleri bulunmuştur. Burası Kanuni Sultan Süleyman devrinde Kasımpaşa tersanesinde tutuklu olarak çalıştırılan esirlerin hapishanesiymiş. Zindan olarak kullanıldığı da bilinmektedir.

Hazerfen Mehmet Çelebi, Padişah 4.cu Murat devrinde, Galata Kulesinden, Üsküdar/Doğancılar meydanına kadar tahta kanatlar takarak uçmuştur.
Bu kule, padişah 3.Murat zamanında rasathane olarak kullanılsa da, sonradan baz geçilmiştir. Rasathaneyi Takiyuddun efendi kurmuştu…

1875 yılında kulenin şapkası rüzgârdan uçmuş, ancak 1962yılında yeniden kapatılmıştır. Kule dokuz katlıdır.