DERSİM ÖRNEĞİ ve İLERİDE SUÇLANABİLECEK BAŞBAKANLAR, KOMUTANLAR

DERSİM.
Bu günlerde siyasi nedenlerle ortaya atılmış, gündem haline getirilmiş acıtıcı bir konu.
Büyük ihtimalle gündeme getirenlerin de pişman oldukları bir konu.

Dersim’de katliam yapılmış. Hem de hiç günahı olmayan garibanlara uygulanmış bu vahşet.
Başka hiç bir şehre uygulanmazken sadece DERSİM’e uygulanmış.
O günkü idareciler sadece DERSİM’lileri sevmiyormuş her halde.
DERSİM’de hiç isyan olmamış, devlete karşı gelinmemiş. “Biz burada özerk yaşamak istiyoruz, merkeze itaat etmeyiz” dememişler, ama asker durup duruken vurmuş silahsız zavallı sivil vatandaşları.
O gün iktidarda CHP varmış, demekki CHP yapmış bu caniliği.
Demekki, başka bir parti iktidarda olsaydı, hiç bir şey demeyecekti bu kabadayılıklara. “Alın meydan sizin olsun, ne yaparsanız yapın” diyecekti bütün hainlere.

Peki ne olmuş DERSİM’de de bu kan dökülmüş?

AYAKLANMA OLDU, KARAKOL İNŞA EDİLMESİ AYAKLANMAYI TETİKLEDİ
Genelkurmay arşivindeki belgelerde, yazışmalar, Bakanlar Kurulu’nun gizli kararları,
kentteki aşiretlerin silahlanması,
askeri operasyonlar tüm ayrıntılarıyla anlatılıyor.
Arşivdeki belgelere göre Dersim (Tunceli) ayaklanmalarını bölgede yeni kurulan karakol inşaatları tetikledi.
Seyit Rıza Karakolların yapılmasını istemiyordu. Karakollara yapılan baskınlar üzerine askeri operasyon düzenlendi.

Genelkurmay Başkanlığı arşivine göre, Dersim’deki gelişmeler belgelere şöyle yansıdı:
Cumhuriyetin ilanını takip eden senelerde özellikle Şeyh Sait Ayaklanması’ndan sonra Ankara, Doğu illeri ile beraber Dersim’i dikkate almış ve ıslahatı için incelemeler başlatmıştı.
Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey 2 Şubat 1926 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na şu raporu sundu:
“Yaptığım temasların bende hasıl ettiği izlenime göre, Dersim gittikçe Kürtleşiyor, ülküleşiyor ve dolayısıyla tehlike büyüyor.
Hükümeti senelerden beri meşgul etmekte bulunan Dersim meselesi, eski idarenin seyyiat (günah) mirasından başka bir şey değildir.
Yeni hükümetin bazen adil davranış, bazen zayıf ve bazen de sebepsiz ve neticesiz şiddet gösterme gibi dengesiz politikası Dersim’i daimi hercümerç yuvası haline getirmiştir.

Cehaletin, geçim darlığının, iç ve dış aldatmaların, Kürtlük eğilimlerinin, son irtica hareketini tedibden doğan intikam hislerinin, dini ve içtimai devrimler vesilesi ile Kara Kuvvetlerinin uyandırdığı kötü telkinlerin etkisi altında bulunan avam halk; reis, şeyh, bey ve ağanın esir ve oyuncağıdır.

Şekavet, bunların kışkırtması ile olmaktadır. Tunceli Kanunları kapsamında, Kahmut, Sin, Karaoğlan, Amutka, Danzik ve Haydaran gibi bucak merkezlerinde yapılan karakol inşaatları, bölgedeki aşiret reisleri ile ağaları rahatsız etti.
Karakol yapılması askerin buraya yerleşeceğini gösteriyor, Aşiretler ve ağalar avam halkın askere şikayete gitmesiyle rahatsız olacak, mutlak hüküm sahibi olamayacaktı.
Kendilerinin kurdukları güvenlik sistemi etkisini kaybedecek, vatandaş doğrudan devletin Güvenlik kapısına gidip, adalet arayacaktı.
Bunlardan kurtuluşun tek yolu vardı, o da, Osmanlı döneminin keşmekeşliği içinde sanılan yeni devletin burada karakollar yapmasını engellemek için, eskiden olduğu gibi yine ayaklanmak, devletin buraya yerleşmesini önlemektir.

Yukarı Abbas Uşağı aşireti reisi Seyit Rıza, Haydaran, Demenan, Yusufan, Kureyşan aşiretlerine adam göndererek, hükümet aleyhine ittifak sağladı. Dersim harekâtının başlamasına neden olan ilk olay 1937’de 20 Mart’ı 21 Mart’a bağlayan gece 23.00 sıralarında yaşandı.

Pah bucağı ile Kahmut bucağını birbirine bağlayan Harçik Deresi üzerindeki tahta köprünün yıkılması ve telefon hattının tahrip edilmesi üzerine 4’üncü Genel Müfettişliği, askeri birlikleri bölgeye gönderdi.
26 – 27 Mart gecesinde Sin Karakolu ile bucağı arasındaki telefon irtibatı kesildi ve kimlikleri bilinmeyen kişiler tarafından ateş baskını yapıldı.

4’üncü Genel Müfettişlik bunun üzerine, bölgedeki askeri birliklerinin takviye edilmesini istedi.

26 Nisan 1937 tarihinde Sin bucağının Hozat bölgesinde bulunan Askisor Karakolu saat 20.00 sularında 100 kadar eşkıya tarafından kuşatıldı.
Karakolda 36 kadar asker vardı ve çatışmalar sabaha kadar sürdü” (Buradaki komutan ve askerlerin yarıdan fazlası da çevreyi iyi bilen kürt kökenli kahramanlardı)

DERSİMLİLERİN MİLLET KANISI
Diyarbakır Valisi Cemal Bey de Dersim’de yaptığı incelemelerin ardından Ankara’ya şu raporu geçti:
“Dersim seyahatimde; Türkçe bilmeyene ve Kürt tipine rastlamadım.
Sünniler, Alevilere Kürt, Aleviler de Sünnilere Türk derler. Bir kısım aleviler de “asıl aleviler Türktür, Kürt aleviler, aleviliği bizden öğrendi” demektedirler.
Kürtlerle komşu Dersim Alevilerinde Türkten başka bir millet oldukları kanısı vardır ve memurlar dahi bu hataya düşmüşlerdir.
Dersimliler öldürülmekten, göç ettirilmekten korkuyorlar”

Bölgedeki eşkıya sayısı 1000 olarak gösterilirken, bölgedeki asker sayısı şöyleydi:
“122 Subay, 36 askeri memur, 4683 er, 234 gayri muharip er,
828 at, eşek, katır, manda, 545 çeşit araba,
259 çeşitli motorlu araç,
4323 tüfek, 261 hafif makineli tüfek, 32 ağır makineli tüfek, 12 dağ topu,
709 965 tüfek mermisi”

ŞİMDİKİ DURUM
Bu gün ise benzer başka bir terör problemi var.
Bu ülkenin kimliğini taşıyan, beslenen bazı hainler asker, polis, öğretmen, imam, muhtar, çoban, bebek, kadın dinlemeden önüne ne çıkarsa katlediyor.
Böyle yaparak Türk milletini bitireceklerini sanıyorlar.
Devletin Başbakanına tehditler savurup, meydan okuyor.
Başbakan da askeri ve polisi, düşmana karşı daha güçlü olması için donatıyor ve düşmana gönderiyor. Düşmanı yakaladığı yerde teslim olmazsa öldürülüyor.

Şimdiki ile eski arasındaki önemli fark şu:
O zamanki idarecilerde; Vandallar gibi, şimdiki bazı kürtler gibi yakıp yıkma öldürme içgüdüsü varmış olsa gerek, çünkü öldürdükleri, astıkları, marifetleri bu vandal duygunun hakim olduğunu gösteriyor.
Merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının asılması utancı halen yüzümüzden silinmedi. O dönemde de vandal ruhu hakim imiş.
Şimdilerde bu anlayış yok gibi. Teslim olan asla öldürülmez.

50 SENE SONRA NE DİYECEKLER
Yıllar sonra bir devlet adamı çıkar da; “Anap, Dyp, Dsp, Chp ve Akp şu dönemlerde katliamlar yapmışlar” derse, canileri temize çıkarırsa bu partileri temsil eden dönemin Başbakanlarını, hiç kimse savunmayacak mı? Bu devlete yaptıkları olanca hizmetlerin üzerine görülmeyecek şekilde karaçarşaf mı serilecek?
İnanın ki, halk bu konuda şaşkınlık içindedir.

Başta Ulu Önder ATATÜRK olmak üzere, İNÖNÜ, BAYAR ve Mareşal Fevzi ÇAKMAK suçlanıyorlar.
Bunların hepside İstiklal savaşı kahramanları olan atalarımızdır. Onlara laf söylenmesine nasıl tahammül gösterebiliriz?
ATATÜRK “isyanı bastırın” dedi.
İNÖNÜ de bu karara iştirak etti.
BAYAR, son isyanda Başbakan idi, operasyon talimatını bizzat kendisi verdi, daha sonraki hatıratında “isyanı bilerek ve isteyerek bastırdığını, ve iyi ettiğini” anlattı. Doğrusu da bu idi.
Askeri planları, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi ÇAKMAK bizzat kendisi yaptı.
Peki bu atalarımız suçlanıyor da herkes sus pus olup konuşmaya korkuyorsa, yarın, bu günkü idareci ve komutanlar hakkında bu suçlamayı yapanlar olursa, buna şaşırmak değil, aklını kaçırmak gerekir. Ne bu halimiz böyle be….
Var mı dünyada böyle gözü kör, kulağı sağır bir toplum?
Kendimizi düşmanlarımıza güldürüp duruyuruz.
Bu ne biçim gözü kara partizanlık böyle, birileri bilerek mi altımızı oyuyor?
Bizi bu gülünç duruma düşürenlere kim hesap soracak?
AE