CUMHURİYET DÜŞMANLARINI TANIYALIM

”Hilafetin kaldırılmasını İngilizler istedi ! ”
YALAN VE ÇARPITMA!

“Hilafetin kaldırılmasını İngilizler Şart Koşmuştu” diye bir yazı kaleme alan Mustafa Armağan, sözüm ona bir de belge sunmuş:
Belgeye bakın da hizaya gelin: “Üzerinde Kral V. George’un 10 Ocak 1924 günü Avam Kamarası’na yaptığı belirtilen konuşmanın Türkiye’yi ilgilendiren paragrafında ‘Lozan onaylanır onaylanmaz yeni bir çağ açılacağı’ söyleniyor.” Yani burada geçen YENİ BİR ÇAĞ AÇILMASI ifadesini Mustafa Armağan, “İngilizlerin Türkiye’ye Halifeğilin kaldırılmasını şart koştukları” şeklinde yorumlamış.
Dahası belgenin orjinalini de tamamen çarpıtmış, Yani gözlerimizin içine bakarak tarihsel gerçekleri ÇARPITMIŞ ve YALAN YAZMIŞ…
Orjinal belgeyi çarpıtması bir yana, “Lozan onaylanır onaylanmaz yeni bir çağ açılacağı” ifadesinden “Türkiye’de halifeliğin kaldırılmasının” kastedildiğini çıkardığına göre Mustafa Armağan bir medyum olsa gerek!…

Benim yanıtımı okumadan önce lütfen bir doktora öğrencisinin Mustafa Armağan’ın bu yalanına verdiği şu mükemmel yanıtı okuyunuz. (http://odatv.com/n.php…)

Şimdi de gelin Mustafa Armağan’ın bu yazısında dile getirdiği o klasik Cumhuriyet Tarihi yalanına; (İngilizler Halifelikten Korkuyordu! Bu Nedenle Halifeliğin Kaldırılmasını Çok İstiyordu!) yanıt verelim.

İNGİLİZLER HALİFELİKTEN KORKUYOR YALANI

En büyük Cumhuriyet tarihi yalanlarından biri İngilizlerin halifelikten korktukları ve ne yapıp edip halifelikten kurtulmak istedikleri şeklinindedir.
Hiçbir bilimsel temeli olmayan, tamamen düz siyasal İslamcı mantığı önermesi olan bu tez, Atatürk’ün genç Cumhuriyeti’ni “dinsiz” ve “İngiliz işbirlikçisi” göstermek için kurgulanmış yalan ve aslında komik bir tezdir.
Çünkü 1920’lerde İngilizlerin Hilafetten korkmalarını gerektirecek hiçbir durum yoktur.
Birincisi İngilizler, 1914-1918 arasındaki I.Dünya Savaşı’nda HALİFELİĞİN Osmanlı adına hiçbir işe yaramadığını çok iyi görmüştür.
İkincisi 1918-1922 arasında HALİFE zaten İngilizlerin kontrolündedir.
Üçüncüsü Halifelik var olduğu ve İngilizler Halifeyi kontrol ettikleri sürece HALİFELİK Müslümanlardan çok, milyonlarca Müslümanın yaşadığı sömürgelere sahip olan İngilizlere yarayacaktır.

İNGİLİZLER, HALİFELİĞİN KALDIRILMASINI İSTEMİYORDU

Cumhuriyet tarihi yalancılarının iddialarının aksine, o günlerde aklı başına İngilizler “Hilafetin kaldırılmasını” hiç istemiyorlardı.
Bu nedenle Hilafetin kaldırılması gündeme gelince Hint Müslümanı görünümünde, ama gerçekte İngiliz ajanı iki kişiye (Emir Ali ve Ağa Han) Başbakan İsmet Paşa’ya gönderilmek üzere HİLAFETİN KALDIRILMAMASINI İSTEYEN bir mektup yazdırmışlardı.

İngilizlerin planı: Kurtuluş Savaşı’nın ardından firari padişah VAHDETTİN’e sahip çıkarak, onun HALİFELİK YETKİLERİNİ kullanıp, İngiltere’ye karşı ayaklanmış olan MISIR ve HİNT MÜSLÜMANLARINININ isyanlarını önlemekti.
Ayrıca Halifeliğin, kontrol ettikleri ve Osmanlıya karşı kullandıkları Araplara geçmesini de düşünüyorlardı.
Bir işbirlikçi, kukla Arap halife planları da vardı.
İngilizler, “HALİFE ve HALİFELİK ARTIK BİZDE” veya “Araplar eliyle bizim kontrolümüzde”, propagandası yaparak kendilerine başkaldıran Müslümanların, özellikle de HİNT MÜSLÜMANLARININ başkaldırılarını engellemeyi amaçlıyordu.
ANCAK İNGİLİZLERİN BU OYUNLARINI ATATÜRK BOZMUŞTUR.
Atatürk, VAHDETTİN İngilizlere sığınıp yurt dışına kaçar kaçmaz, İngilizlerin, Vahdettin’in HALİFELİK YETKİLERİNİ KULLANACAKLARINI anlayarak hemen yeni bir halife seçtirip (ABDÜLMECİT EFENDİ) Vahdettin’in halifelik yetkilerini o yeni halifeye verdirmiştir.
Böylece İngilizlerin Vahdettin’in halifelik yetkilerini kullanarak İslam dünyasındaki bağımsızlık ateşlerini SÖNDÜRMELERİNİ engellemek istemiştir.
Vahdettin’in halifelik yetkilerini kaybetmesi üzerine İngilizler de VAHDETTİN’e tekmeyi yapıştırmışlardır.
Böylece firari padişahın sefaleti de başlamıştır.

ATATÜRK/TBMM, hem İngilizlerce HALİFELİĞİN istismarını önlemek, hem de Cumhuriyet karşıtlarının HALİFELİK etrafında toplanıp rejim düşmanlığı yapmalarının önüne geçmek için 3 Mart 1924’te HALİFELİĞİ kaldırmıştır.

Üstelik TBMM/Atatürk halifeliği kaldırırken “Halifelik TBMM’nin manevi şahsında saklıdır” diye “yorumlanan” bir kanun maddesiyle kaldırmıştır.(Bu konudaki yorumlar için Meclis Zabıt Ceridelerine bakınız). Kanun no: 431: Madde 1.”Halife hal’edilmiştir. Hilafet, hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç/saklı olduğundan hilafet mülgadır.”.Birçok yerde belirtiğim gibi bu maddedeki “inceliğin” Atatürk’ün stratejik mantığının bir ürünü olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Böylece Atatürk ve TBMM, hem İngilizler başta olmak üzere emperyalist ülkelerin “kaldırılmış halifeliği” yeniden canlandırıp istismar etmelerini önlemek istemiş, hem de içerideki Halifelik yanlılarının tepkilerinin önüne geçmeyi amaçlamıştır.(1)

Halifeliğin kaldırılması İSLAM DÜNYASINDA dişe dokunur HİÇBİR OLUMSUZLUĞA YOL AÇMADIĞI GİBİ, HİÇ BİR İSLAM ÜLKESİ DE HALİFELİĞE SAHİP ÇIKMAMIŞTIR. DAHASI İSLAM ÜLKELERİNDEKİ BAZI MÜSLÜMAN KANAAT ÖNDERLERİ ATATÜRK’ÜN HALİFE OLMASINI İSTEMİŞTİR. Atatürk bu teklifi, “Türkiye gibi bütün İslam ülkeleri bağımsız olmadıkça Halifeliğin İslam dünyasının hiçbir işine yaramayacağını” belirterek geri çevirmiştir.
Aslında 20.yüzyılda Halifelik Müslümanlardan çok Müslümanları sömürenlerin işine yaramıştır.
Bilindiği gibi Osmanlı, I.Dünya Savaşı’nda HALİFELİĞİ kullanıp cihat ilan etmiş, ancak dünya Müslümanları bu cihat çağrısına olumlu cevap vermedikleri gibi ARAP ve HİNT MÜSLÜMANLAR İNGİLİZLERİN YANINDA OSMANLI’YA KARŞI SAVAŞMIŞTIR.

Ayrıca zannedildiği gibi “Halifelik” İslami bir gereklilik de değildir.
Dört halifenin sonuncusundan itibaren halifelik bir oyuncağa dönüşmüştür. İslam dünyasında aynı anda birkaç halife hüküm sürmüştür. Osmanlı Devleti de Halifeliğin gücünü neredeyse hiç bir dönemde kullanmış değildir.
Bu konuda yazılanların tamamı hamasetten başka bir anlam ifade etmez.

EMPERYALİZM, HER ZAMAN PADİŞAHLAR, HALİFELER, DİKTATÖRLER İSTER

ŞURASI UNUTULMASIN Kİ: Emperyalizm “bir milleti” kontrol etmektense, adı sultan, padişah, kral, diktatör veya halife olan “bir adamı” kontrol etmenin çok daha kolay olduğunu bilir.
Bu nedenle “ulusal egemenliğe”, “milli iradeye”, “cumhuriyete” karşıdır.
Emperyalizm her zaman kendi kuklası durumunda padişahlar/ halifeler ister.
Nitekim bugün bile emperyalizmin güdümündeki İslam dünyasında kukla diktatörler vardır.
Emperyalizm Kurtuluş Savaşı sırasında padişaha/halifeye sahip çıkmış, onu kullanarak Atatürk’ün etrafında gelişen milli iradeyi yok etmek için çok uğraşmıştır.
Dahası emperyalizm Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Lozan Antlaşması görüşmelerine bile Osmanlı Padişahının temsilcilerini çağırarak onlarla muhatap olmak istemiştir.
Ancak ATATÜRK, KURTULUŞ SAVAŞI ile ANADOLU YAYLASINA GÖMDÜĞÜ EMPERYALİZMİN BİR DAHA TÜRKİYE ÜZERİNDE ETKİLİ OLAMAMASI İÇİN, EMPERYALİZMİN KUKLASI DURUMUNDAKİ PADİŞAHLIK/HALİFELİK GİBİ “TEK ADAM” İDARELERİNE SON VERMİŞ, CUMHURİYETİ İLAN EDEREK YÖNETİMİ MİLLETE VERMİŞTİR. Özellikle İngilizler bu duruma çok üzülmüştür.
İrlanda’da M. Kolins’e ve İran da Rıza Şah’a Cumhuriyeti ilan ettirmeyen İngilizler, Türkiye’de Atatürk’ün cumhuriyeti ilan etmesini engelleyememişlerdir.
Üstelik Atatürk, adeta emperyalizmden intikam alırcasına Cumhuriyeti özellikle 29 Ekim’de ilan etmiştir.
Böylece 30 Ekim’de İngilizlerle imzalanmış olan Mondros Ateşkes Antlaşaması’nın bir anlamda intikamını almıştır.

EMPERYALİZMİN EN BÜYÜK HAYALİ

Emperyalizmin hayali Türkiye’nin eskiden olduğu gibi yine padişahlar/halifeler tarafından yönetilmesiydi.
Çünkü onlar -daha önce de ifade ettiğim gibi- bir milleti kontrol etmektense bir adamı kontrol etmenin çok daha kolay olduğunu biliyorlardı…
Nietkim Osmanlı’nın son yüzelli yılında bu durumdan çok ustaca yararlanıp Osmanlı’yı bir sömürge haline getirmişlerdi.

Türkiye dışında bütün Arap-İslam ülkelerinin bugün bile emperyalizmin güdümündeki “diktatörlerce” yönetilmesinin alameti farikası işte buradadır…

Sinan Meydan/Tarihçi