Tarih 1919…
Anadolunun herhangi bir yerinde mesela Manisa‘nın Akhisar ilçesinin Kayalıoğlu kasabasında yaşayan bir çiftçisiniz…
Çok sevdiğiniz bir eşiniz, 14 yaşında bir kızınız, 10 ve 7 yaşlarında da iki oğlunuz var…
Yaşlı anneniz ve ailenizle beraber yaşıyorsunuz…
Yaşamınızı rençberlikle kazanıyorsunuz…
Osmanlı tebaasındansınız, askerliğinizi yapmış, düzenli vergilerini veren ve gücünüz elverdiği ölçüde ibadetlerinizi yerine getiren Müslüman bir Türk Evladı’sınız…
Arada yaşadığınız sıkıntılara rağmen hayatınızdan memnunsunuz…
Ta ki 15 Mayıs 1919‘da İzmir yunan gavurunca işgal edilene kadar…
Kulağınıza hiç de hoş olmayan söylentiler geliyor…
Soykırım, tecavüz, toplu katliam, açlık, sefalet…v.s
Kondurmak istemiyorsunuz ama ya doğruysa?
Derken 25 Mayıs 1919′da Manisa işgal ediliyor…
Kurşuna dizilenler, feryatları size kadar ulaşan kadınların sesleri, evlerinden kovulanlar, sefalet içinde yollarda ölenler…
Artık tehlike yanı başınızda…
Eşinize ve evlatlarınıza bakıyorsunuz…
Kötü düşünmemeye çalışıyorsunuz ama…
Evinizi terk etmemek düşüncesindesiniz…
Derken silah ve top sesleri duyuluyor…
Yunan katilleri evinizin yakınına geliyor…
Evlatlarınızı, eşinizi ve annenizi kilere saklayarak tüfeği elinize alıp bekliyorsunuz…
Evinizin penceresinden size doğru gelen yunan askerlerini görüyorsunuz…
Ve ilk kurşun…
Yunan askerinin biri olduğu yerde yere yığılıyor…
Derken iki, üç, dört…
Tam yarım saat süren çatışma…
Ve kurşununuz bitiyor…
Sayısı yaklaşık 50 kişi olan yunan askeri evinize giriyor ve sizi yakalıyor….
Önce sizi tekme tokat dövüyorlar…
Sonra evi aramaya başlıyorlar…
Ve kilerde ailenizi buluyorlar…
Siz perişan hâlde ailenizin yunan askerleri arasındaki korkmuş hâllerini izliyorsunuz…
Derken üç yunan askeri komutanlarına “komutanım biz bu kadını sorgulayalım” diye pis pis gülerek eşinizi kolundan tutarak yatak odasına götürüyorlar…
Başka üç yunan askeri de 14 yaşınızdaki kızınızın kolundan tutarak “komutanım biz de buna başka silah var mı diye soracağız” diyerek ahıra götürüyorlar…
Dört yunan askeri iki erkek evladınızın kulaklarından tutarak komutana “komutanım bu p.çleri öldürelim yoksa büyüyünce onlar bizi öldürürler” diyorlar.
Komutanda “tamam ama burayı pisletmeyin dışarıda görün işinizi” diyor ve askerler erkek çocuklarınıza kıymak için dışarı çıkıyorlar…
Üç yunan gavuru da annenizi çırılçıplak soyup çarmıha germek için dışarı çıkıyorlar…
…
Şimdi gözlerinizi kapatın…
Yaradan böyle bir acıyı düşmanıma yaşatmasın….
Fakat biliyoruz ki bu ve buna benzer şerefsizlikler oldu…
…
Şimdi kaldığımız yerden devam…
…
Perişansınız…
Eşinize ve kızınıza tecavüz edilmek üzere, iki erkek evladınız ve anneniz katledilmek üzere, sizin ise elleriniz ve ayaklarınız bağlı başınızda 30 yunan askeri çaresizsiniz…
Tam bu sırada…
Tam bu sırada başında kalpaklı 30 Türk askeri evinizin önüne sizi ve ailenizi kurtarmak için geliyor…
Üçü eşinizi kurtarmaya,
Beşi kızınızı kurtarmaya,
Dördü annenizi kurtarmaya,
Dokuzu erkek evlatlarınızı,
Dokuzu da sizi kurtarmaya geliyor…
Ve hepiniz kurtuluyorsunuz…
İşte sorularımız bundan sonra başlıyor…
Bütün bunları yaşayan ve büyük bir felaketten kurtulan siz;
Eşinizi kurtaran üç askerin dinini sorar mıydınız?
Kızınızı kurtaran beş askere içki içip içmediğini sorar mıydınız?
Annenizi kurtaran dört askerin annesine iftira eder miydiniz?
Erkek evlatlarınızı kurtaran dokuz askere çok çapkın olup olmadığını sorar mıydınız?
Sizi kurtaran o dokuz askerden nefret eder miydiniz?
Eğer cevabınız; HAYIR, bu sorularla işim olmaz sadece bu yiğitlere -kim olursa olsun- ömür boyu minnettar kalırdım ise siz tam bir TÜRK EVLADI’sınız, Yaradan sayılarınızı arttırsın…
Yok eğer cevabınız, EVET ise siz tam bir ONUN BUNUN EVLADI’sınız, Allah belanızı versin!
İnsan olan, Türk olan, Müslüman olan,
Namusunu, şerefini ve hürriyetini kurtaranlara minnet duyar nefret değil!
Bugün bu milleti kurtaranlara iftira atanlar hangi sınıfa giriyor sizlerin takdirine ve nefretine bırakıyorum… İftira, kime olursa olsun, aşağılık yaratıkların kullandığı pisliktir..
Selam ve saygılarımla….
(Alıntıdır)