YABANCI GÖZÜYLE, OSMANLI ve TÜRKİYE’NİN MODERNLEŞMESİNDE ASKERİN ROLÜ

Londra’da bir gün IISS‘de bir konferans vardı. Konu Türkiye olduğu için konferansa gittim.

Birkaç konuşmacı Türkiye hakkındajeo-politik önemi tarihi vb.” konularda konuşma yaptı.

En son bir profesör çıktı kürsüye.

Türkiye’nin modernleşme tarihi hakkında oldukça bilgili olduğu anlaşılıyordu.

Konuşmasında Osmanlının yükselişi ve duraklama dönemini birkaç cümleyle anlattıktan sonra gerileme döneminde, çöküşü durdurmak için gösterilen çabalardan bahsetti.

Sonra da 3.Selim döneminden başlayarak cumhuriyet dönemi inkılaplarına kadar modernleşme sürecini özetledi.

Bu anlatım sırasında; “Osmanlı’da modernleşme süreci ordu ile başladığından 1980lere kadar modernleşmede öncülüğü ordu mensupları yapmıştır” anlamında ifadeler kullandı.

12.Eylül.1980 darbesinde de ordunun ülkeyi iç savaşın eşiğinden döndürdüğünü ilave etti.

Soru cevap sürecine gelindiğinde, soru soranlardan PKK sempatizanı oldukları anlaşılan birkaç kişi, PKK olaylarını çarpıtarak orduyu ve Türkiye’yi suçlar tarzda sorular sordular.

Profesör, bu soruları detaylı bir şekilde cevapladı.

Özet olarak “PKK silahlı bir terör örgütüdür.  Dünyanın hangi ülkesi olursa olsun, silahlı terör örgütlerine silahla karşılık verir. Türkiye de kendini savunmaktan daha fazlasını yapmamıştır” dedi.

Sonra yine Türkiye vatandaşı olduğu anlaşılan biri söz aldı; “Sn. Profesör askerlerin Türkiye’nin modernleşme ve demokratikleşmesinde öncü rol oynadığı iddianız bana abartılı ve tutarsız bir iddia gibi geldi. Ayrıca 1980 darbesini övüyormuş gibi görünen ifadelerinizi, demokrasinin doğum yeri olarak bilinen İngiltere’nin bir profesöründen duymuş olmaktan dolayı çok şaşırdım” dedi .

İngiliz Profesör “Sanırım vaktimiz dolmak üzere, bu sebeple söylediklerinize kısaca cevap vereceğim.

Türkiye’de demokratikleşme yönündeki ilk köklü adım 2.Meşrutiyettir. Meşrutiyet askerlerin çoğunlukta olduğu İttihat ve Terakki Partisi tarafından ordu mensuplarının öncülüğünde gerçekleştirilmiştir.

Cumhuriyet’i kurup saltanatı kaldıranlar da, başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere askerlerdir.

Bu yadsınamaz(inkar edilemez) bir gerçektir. Ben asker değilim. Burada askerleri darbe yapıyor diye övmek gibi bir endişe de taşımadan tespit ettiğim gerçekleri söyledim.

Peki neden askerler öncülük etmişlerdir? Çünkü Türklerin modernleşme süreci, Ordunun modernleşmesi ile başlamıştır. Osmanlıda Sanayi olmadığı için Avrupa da ki gibi burjuva sınıfı Osmanlıda ortaya çıkmamıştır. Ticaret de Türklerin elinde değil azınlıkların elindedir. Üniversiteler ve sivil eğitim, modern askeri okulların açılmasından çok sonra yaygınlaşmaya başlamıştır. Fakat bu okullar cumhuriyet dönemine kadar yetersiz kalmıştır. Okuma yazma oranı çok düşüktür. Okuyup yazanların da çoğu askerdir.

1920’ler Türkiye’sinde sivil aydın kesim, neredeyse yok denecek kadar düşük seviyededir. Doktor gibi ilk açılan sivil eğitim kurumlarından mezun olanlar bile, Avrupa ile kıyaslanamayacak kadar azdır. Yani o dönemde aydın denince akla gelenler askerlerdir. Bu sebeple modernleşme sürecinde subaylar öncü rolü oynadılar. Okur yazar artışı cumhuriyetin modern eğitim sistemiyle sağlandı.

1980 darbesine gelince, o dönemde tüm dünya iki kutuplu düzenin sebep olduğu kanlı olaylarla karşı karşıya kalmış idi. Avrupa’da da birçok ülke kanlı çatışmalar yaşamıştı. İtalya’da başbakan kaçırılıp öldürüldü. Almanya’da kanlı olaylar yaşanmış ama Alman siyasetçiler sorumluluk alıp sert tedbirlerle olayları kontrol altına aldılar. İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde de terör eylemleri yaşandı. Avrupa’da siyasetçiler ve devlet kurumları halkın ve aydınların desteğiyle bu olayları kontrol edebildiler. Ama birçok Asya GüneyAmerika ve Afrika ülkesi aynı başarıyı gösteremediler. Bu sebeple birçok ülkede iç savaş yaşanmıştır. Bazı ülkelerde rejimler değişmiş, bazı ülkeler bu iç savaşlarda bölünmüştür.

Diğer bazı Asya, Ortadoğu ve Güney Amerika ülkelerinde ise bu bölünme sureci askeri darbelerle durdurulmuştur. Elbette askeri darbeler demokratik bir ülke için istenmeyen bir şeydir. Ama Türk askerinin1980 müdahalesi ile Türkiye iç savaş yaşamaktan ve hatta bölünmekten kurtulmuştur.

Darbe öncesinde her gün onlarca patlama ve silahlı saldırıda onlarca insan ölürken darbecilerin aldığı sert tedbirlerle olaylar kısa surede sona ermiştir. Üstelik Türkiye’de ordu mensupları, bazı Asya, Ortadoğu, GüneyAmerika ve hatta GüneyAvrupa ülkelerinde olduğu gibi, hiç bir zaman ömür boyu süren ve babadan oğula geçirilmeye çalışılan askeri diktatörlükler kurmadılar. Atatürk’ün kurduğu demokratik sistemi korudular. Darbelerden sonra en kısa surede tekrar parlamenter sisteme geçmeyi sağlayıp, kışlaya çekildiler. Türkiye’nin sorunu, ordunun otoriter eğilimleri değil, siyasi sivil elitin yetersizliğidir.

Elbette askeri darbeleri desteklemiyorum, ama insan hayatının kutsal olduğunu düşünüyorum. Asker, bu görevini yapıp, kışlasına çekildiyse, saygı duyarım.

Bu anlamda iç savaş yaşanıp yüzbinlerce insan öleceğine sivil siyasetçiler ve aydınların beceriksizliğine, halkın yaşamı ve devletin bütünlüğünü kurban etmek istemeyen bir ordunun tutumunu da anlayabiliyorum” dedi.

Profesörün cümleleri muhtemelen bire bir böyle değildi ama aklımda kaldığına göre bunları ifade etmişti. Konferanstan sonra gidip kendisi ile biraz sohbet ettim.

Adam Türk tarihi ve toplum yapımız hakkında bizim aydınlarımızla karşılaştırılamayacak kadar çok şey biliyordu.

Bunu görünce çok üzüldüm.

Bizim derdimiz ne askeri darbeler, ne siyasal islam, ne de bölücü terör. Bunlar asil sorunumuzun sadece bir sonucudur. Asıl sorunu çözmeden bunları çözemeyiz. Çünkü bunları yaratan asıl sorunlarımız var.

Kendi tarihini bilmeyen kendi halkını tanımayan bu yüzden ya rusça, ya çince, ya amerikan ingilizcesi, ya Almanca-Fransızca-ingilizce veya Arapca gibi yabancı lisanlarla halkın sorunlarına recete yazmaya çalışan siyasetçi, aydın, sanatçı vb. kesimlerdir.

Bu kesimler Türkçe reçete yazmayı becerebilselerdi, darbeler de olmazdı, fetö ve türevleri de olmazdı, 80 öncesi anarşisi de olmazdı, 80 darbesi de olmazdı, pkk terörü de olmazdı.

Kimse suçu dışarıda veya başka bir yerde aramasın. Tarlayı düzgün çapalamayan, zararlı otlarla, ürün verecek olan bitkiyi ayıramayan birinin, tarlasından sağlıklı ve bol ürün almayı beklemesi ahmaklıktır.

Suç, komşu tarla sahibinde, ayrıkta değil, sorumluluğunu yerine getiremeyen, tembel, bilgisiz, beceriksiz siyasettedir. Aciz Siyasetçilerin boş bıraktığı sahayı, mutlaka bir yurtsever çıkıp, düdüğü çalarak “HADİ EVİNİZE” demek zorundadır.

Gazi Mustafa Kemal, ne güzel söylemiş;

Millete efendilik yoktur. Hizmet vardır.
Bu millete hizmet edenler, millet tarafından “efendi” yapılır.

                    Oral POYRAZ