TÜRK TOPLUMU NEDEN TEPKİSİZ?

TEPKİSİZ TOPLUM

Türk toplumunun genelde tepkisiz olduğunu biliriz. Bunun temel nedeni aile yapımızdır.
Özgür düşünceli ve düşüncesini rahatça söyleyebilen insanlar yetiştiremiyoruz.
Demokratik ve laik olmayan ailelerden, demokratik ve laik toplum oluşamaz.
Bizim geleneksel aile yapımızda despotizm (buyrukçuluk) egemendir.
Çocukların hiç söz hakkı yoktur. Üzerlerinde birçok baskı vardır.
Bizim ailemizde eğitim sözü yerine TERBİYE sözü geçerlidir.
Çocuklara bir şey sorulmaz. Vur ağzına sustur şunu denir.
Hep SUS denir.
Haksızlık bile yapılsa büyüklere karşı bir şey söyleyemez çocuk. Hakkını savunamaz.
Büyüklerin baskıları yanında bir de din baskısı ve cehennem korkusu vardır.
Çocuklar “TERBİYE” edilirken hep bir şeylerden korkutularak sindirilir, pasifleştirilir.
Cezaların şahı dayaktır. “Terbiye”nin tek aracı dayak ve korkudur.
Bu psikoloji ile büyüyen çocukların ruhları ezilmiştir.
Konuşmaktan bile çekinir, korkar, susar çocuklar.
Böyle pasifleştirilmiş, susturulmuş çocuklara bildiği bir konuda soru sorulsa ve üç tümce söylemesi istense, eminim bir tümceyi ıkına sıkına ancak söyleyebilirler.
Kimileri de başını yere eğip, sessiz kalır.
*
Böyle yetişen bir çocuktan büyüdüğü zaman haklarını savunması, tepki göstermesi, sorgulayabilmesi beklenebilir mi?
Bunlar ancak boyun eğen, el ayak öpen ezik kullar olurlar. Böyle kişiler, büyükler ve güçlüler ne buyurursa körü körüne onu yaparlar.
Bu nedenledir ki ağalık, şeyhlik, tarikat gelenekleri bir türlü bitmiyor.
Böyle bir toplumda kullaşmış insanların kendi düşüncelerini açıklaması büyüklere saygısızlık sayılır.
Kendi beyinlerini kullanmayı unutmuşlardır. Köle ruhludurlar. Güçlüye kulluğu, köleliği gönüllü olarak benimsemişlerdir.
Bu toplumdan demokrasi çıkmaz. Bin kez seçim yapsanız da taptığı güçlünün buyurduğu yere oy atar.
*
Kimileyin bu baskı yöntemi ters tepebilir. Çok az çocuk ya da genç tüm bu yöntemlere İSYAN edebilir, kalıbı/ kabuğu kırabilir. Onlar da ailesinden ve çevresinden kötü çocuk damgası yer, toplumun sorunlu insanları sayılırlar. Ancak bunların kimileri kendi ayakları üzerinde durmayı başarabilir ve “ÖZGÜR İNSAN” olurlar.
Kendi yollarını kendileri çizer. Yetenek ve zekalarına bağlı olarak yaşamda çok başarılı kişiler de olabilirler. Ama bu durum çok çok az görülür.
*
Kısaca, Anadolu’nun “geleneksel” toplumunda EĞİTİM sorunu temelden vardır. Eğitimin temeli ailede atılır.
Okullar bu eğitimin üzerine tutturabildiğince çağdaş yöntemlerle eğitim katkısı sağlar. Çoğu zaman aileden gelen çürük temel üzerine sağlam yapı oluşturmak çok zor olmaktadır.
Burada da en büyük sorumluluk öğretmenlere düşüyor. Öğretmenin görevi: kullaşmış, pısırık, çekingen çocuklardaki cevheri ortaya çıkarmak, onların özgürce düşünüp düşüncelerini açıklayabilme yeteneği kazanmalarını sağlamaktır.
Eğer öğretmen de eğitim yerine geleneksel “terbiye” uygularsa bu çocukların bu eziklikten kurtulmaları neredeyse olanaksızdır.
*
Bizim insanlarımızın büyük çoğunluğunun beyninde demokrat hücreler bir türlü gelişemiyor.
Ezilmiş, kişiliksiz insanlardan oluşan bir toplumdan nasıl tepki ve direniş bekleyeceğiz?
Görüyoruz ki her şey ailedeki temel eğitime bağlı. Türkiye toplumunda yetişkin eğitimi kaçınılmazdır. Çünkü evde çocukları eğitecek olanlar ana-babalardır. Önce onların eğitilmiş olması gerekmez mi?
En azından ivedilikle şunlar yapılmalıdır:
1) Nişanlanmış gençler için “EVLİLİK OKULU” açılmalı, buradan başarı belgesi koşul olmalı,
2) Evlenmiş gençlere daha çocuk yapmadan “BEBEK BAKIMI” dersleri verilmeli,
3) Arkasından “AİLEDE ÇOCUK EĞİTİMİ”,
4) Sonra “OKULA HAZIRLIK EĞİTİMİ”,
5) Çocuk okula verildiğinde de “ÇOCUĞA DESTEK EĞİTİMİ” verilmelidir.
6) Çocuklar ergenlik yaşına girmeden “ERGENLİK DESTEK EĞİTİMİ” dersleri yapılmalıdır.
Ailenin en çok bunaldığı bir dönem de çocuğun ergenlik çağıdır. Hem genç hem de aile açısından sağlıklı, yarasız beresiz geçmesi için ana-babalar ders görmeli, belge almalıdır.
*
Toplum yararına olan bu altı “YETİŞKİN EĞİTİMİ/YAYGIN EĞİTİM” devletin, yurt çapında örgün eğitim gibi önemsenmeli, örgütlenerek yaygın olarak yapılması, çok önemli olup, ivedilikle başlanması gereken eğitimdir.
Devlet bu önerilerimi yerine getirirse toplumdaki sorunların yüzde sekseninin yıllar içinde (iki kuşak sonra) büyük oranda çözüleceği kesindir.
Kuşkusuz tüm bunlar, ülkemizi yönetenlerin DÜZEYLİ VE EĞİTİMLİ BİR TOPLUM istemelerine bağlıdır.

                        Nurettin ŞENOL