TARİHE İZ BIRAKAN ÜNLÜ ASSUBAYLAR

 

1- KADEMLİOĞLU İSMAİL DOĞANER
2- SÜLEYMAN ASAF EMRULLAH (KILIÇALİ)
3- ÇERKEZ ETHEM
4- VECİHİ HÜRKUŞ
5- HULÜSİ KENTMEN
6- İSMAİL AKÇAY
7- HAKAN FİDAN
8- ÖMER HALİSDEMİR

9- OKTAY YILDIRIM

11-HASAN ZATİ (Sungur)

         1- KADEMLİOĞLU İSMAİL DOĞANER- ASSUBAY-ÇANAKKALE VE İSTİKLAL SAVAŞI KAHRAMANI:
———————————-
Burdur’un Yenice Mahallesinden Kademlioğullarından Hasan oğlu 1882 doğumlu, ağır Topçu Başçavuşu İsmail Doğaner, Çanakkale ve İstiklal Savaşlarında yararlılıklar, kahramanlıklar göstererek “gazilik” mertebesine yükseldi. 

4 madalya aldı, adına destanlar yazıldı.
Duygularını zaman zaman şiirle anlatan İsmail Doğaner 90 yaşında 04.04.1972 tarihinde Burdur’da vefat etti.
05.04.1972 tarihinde askeri törenle, Burdur mezarlığındaki 248 parseldeki aile mezarlığında toprağa verildi.
Seddülbahir mıntıkasına İLK topları yerleştiren kahramanlardan biri olan, yarası sarıldıktan sonra sedye üzerinde ateşe devam ettiren, düşman gemilerinin üzerine top yağmuru yağdıran, Çanakkale Savaşlarının bilinmeyen yönlerine ışık tutan kahramanlarımızdan biridir Kademlioğlu İsmail Başçavuş.

2- SÜLEYMAN ASAF EMRULLAH(KILIÇALİ) ULUSAL KAHRAMAN:
———————-——————————
ASKER – İSTİKLAL MADALYALI – İSTİKLAL MAHKEMESİ ÜYESİ- MİLLETVEKİLİ – ATATÜRK’ÜN YAKIN AİLE DOSTU
1888*1971 yılları arasında yaşamış, Asker ve siyaset adamı Kılıçali, Atatürk‘ün en güvenilir ekibin içinde yer alıp, vefatına kadar Ata’nın yanı başından hiç ayrılmayan, Ata’nın sırdaşı olan Kılıçali (yandaki resimde siyah mayolu, Ata ile birlikte denizde yüzerken görülen), bu günkü Atatürkçü Assubayların da kendisine layık olmaya çalıştığı cengaver bir asker, önce assubay, daha sonra subaydır. Paşa değildir.
İstanbul‘daki “Kılıçali Paşa semti”nin ismindeki “Paşa” ünvanı, bu Assubayın hayatı boyunca M.K.Paşa ve diğer paşaların yanında, ve aralarında görülmesi, rütbesinin çok üstünde önemli görevler ifa etmesi ve halkın büyük sevgisine mazhar olduğu nedeniyle, semt halkının yakıştırdığı bir ünvandır.
Kılıçali’nin İsmet, Fevzi ve Karabekir Paşalarla da çok iyi diyaloğu vardı, onlarla da ailece görüşürlerdi.

Mustafa Kemal Paşa, rütbeden ziyade üstün kabiliyet ile güvenilirliğe önem verirdi.
Rütbesi ne olursa olsun, üstün kabiliyet ve güvenirlik varsa, onu yanından ayırmaz, hayati öneme haiz ulusal görevler verirdi.

Osmanlı döneminde Zabit Mektepleri ve Küçük Zabit Mektepleri vardı.
Ele avuca sığmaz acar bir çocuk olan Süleyman Asaf Emrullah da bu Küçük Zabit Mektebini tercih etmiş, mezun olmuş, Birinci Dünya Savaşı’na katılmış, Sivas’ta Kıdemli Başçavuş (O zaman ‘Başgedikli’ denirdi) olduğunda, Mustafa Kemal Paşa’nın dikkatini çekmiş, Paşa, yanına aldığı bu Küçük Zabitin cevval, cabbar ve aldığı emri uygulamadaki başarıları nedeniyle kendisine “bundan sonra senin adın ‘KILIÇALİ’ demiş, sonraları öyle hitap etmiş ve halen bu ünvanla anılmaktadır.
Kılıçali Başçavuş, kurtuluş Savaşının başından sonuna kadar çok önemli görevler ifa etmiştir. Daha sonra Teğmen, Üsteğmen, Yüzbaşı olmuştur.
Mustafa Kemal Paşa tarafından Maraş-Antep-Urfa yöresinin Kuvvayı Milliyeci Milis Kuvvetlerini kurmakla görevlendirilmiş, Mustafa Kemal, bu görev esnasında Kılıç Ali‘ye, emrine giren emekli subaylar nedeniyle, askeri hiyerarşiye ters düşmesin diye “MİLİS ALBAYI” ünvanını vermiştir.
Görev süresince Keferdiz ağası Hurşit ağanın konağını karargah olarak kullandı.
Hurşit ağanın kendi parasıyla temin ettiği silah ve cephaneyi ilgili yerlere ulaştırdı.
Hurşit ağanın silahlı milislerini eğitip tatbikatlarda yetiştirerek cepheye gönderdi.
Güneydoğu bölgesinde ŞAHİN BEY ve KARAYILAN gibi kahramanlarla birlikte önce burada çıkan ufak tefek Padişah taraftarı isyanları bastırdı.
İsyancıların islah olanlarını da yanına alıp Fransızlara karşı savaştı.
Bu başarısı ona ANTEP KAHRAMANI ünvanını kazandırdı.
Daha sonra Kırşehir isyanını da yine Kılıçali Assubay‘ın başında olduğu kahramanlar bastırdı.
Ağrı İsyanı için kurulan İstiklal Mahkemesi‘nde Atatürk‘ün emriyle mahkeme üyesi olarak görev aldı.
Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ilk günden Atatürk’ün ölümüne kadar “memleketim” dediği Antep‘ten 18 yıl Milletvekilliği yaptı.
Her yıl, “benim meslektaşlarım ordunun en ağır yükünü taşımaktadır” deyip, meslektaşlarının özlük haklarının düzeltilmesini sağlamış, meslektaşları Kılıçali’ye “Küçük Zabitlerin babası” ünvanını yakıştırmıştır.
Kılıçali, Atatürk’ün ölümünden sonra milletvekilliğine aday olmayıp siyasetten çekildi.
Kılıçali, Türk Milli Futbol takımını zirveye taşıyan ünlü futbolcu ve antrenör Gündüz Kılıç ve 85’i aşkın yaşında halen gazetelerde önemli köşe yazıları da yazan, kitapları olan büyük yazar Altemur Kılıç gibi saygıdeğer, yurtsever evlatlar yetiştirmiştir.
Assubay çocuğu olmakla iftihar ettiğini ifade eden Altemur’un adını, doğum nedeniyle eşi Atatürk ile birlikte eve ziyarete gelen Latife Hanımefendi bizzat kendisi koymuştur.
Atatürk, sık sık Kılıçali’nin Ankara ve İstanbul’daki evine ziyarete gitmiştir.
Kılıçali‘nin, “Atatürkün hususiyetleri, Hatıralarını anlatıyor ve İstiklal Mahkemesi Hatıraları isimlerini taşıyan 3 adet belgesel nitelikte kitapları vardır.

3- ÇERKEZ ETHEM – ASKER – ULUSAL KAHRAMAN:
——————————————-
1880 yılında Bandırma‘da doğdu.
Bandırma’nın bir köyü olan Emreköy’e yerleşmiş Şapsığ Çerkes boyundan, Ali Bey’in beş oğlunun en küçüğüydü.
Ağabeyleri, İlyas ve Nuri beyler, Rum eşkıyalarıyla çarpışırken şehit olmuş kahramanlar olup, Reşit ve Tevfik beyler de 1901 ve 1902 yıllarında Harbiye’yi bitirerek subay çıkmışlardı.
Reşit Bey çeşitli cephelerde çarpıştı.
1919‘da Meclisi Mebusan’a Saruhan (şimdiki Manisa) Milletvekili olarak katıldı.
Oradan Birinci TBMM’ye geçti.

Çerkes Ethem, evden kendisi kaçarak Bakırköy Süvari Küçük Zabit Mektebi‘ne girdi.
Balkan Savaşı’nda Bulgar cephesinde yaralandı.
Kıdem zammı ve madalya aldı.
I. Dünya Savaşı‘nda Eşref Kuşçubaşının yönettiği Teşkilat-ı Mahsusa (Şimdiki MİT+ÖZEL KUVVETLER) ile birlikte İran, Afganistan ve Irak‘a yapılan akınlara katılıp kahramanlıklar sergiledi.
Yaralanarak savaş sonunda emekli olup köyüne çekildi.
15 Mayıs 1919‘da İzmir’in işgali üzerine, Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle vatan savunmasına başlamak için vurucu güç olarak Kuvva-yı Seyyare‘yi kurdu ve “Umum Kuvvai Milliye Komutanı” ve Ankara’daki 20. Kolordu’nun Komutanı olan Ali Fuat Paşa ile istişare ederek İngiliz ve Yunan birliklerinin ilerlemesine karşı gerilla operasyonları düzenledi.

Düzenli ordu kurulana dek TBMM’ye karşı girişilen ayaklanmaları bastırdı.
Anzavur Ayaklanması, Çopur Musa Ayaklanması ile Gerede ve Yozgat isyanlarını bastıran Çerkez Ethem‘in isyancıları yargılamadan derhal infaz etmesi TBMM üyeleri ve İstiklal Mahkemeleri tarafından onaylanmıyordu.
Ama Kuvayı Seyyare Kumandanı Çerkez ETHEM, bilhassa Çerkez ve Abhaz isyancıları yargılanmadan telefon direklerine asmaya devam ediyordu.

1920 yılının sonunda 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa ile birlikte Gediz Muharebeleri‘ne katıldı ve TBMM kuvvetleri Gediz’i geri alarak, İzmir’in İşgalinden sonra ilk defa Yunanlıların işgal ettikleri bir bölgeden geri çekilmelerini sağladılar.
Gediz Muharebelerinden hemen sonra Albay İsmet İnönü’nün Garp Cephesi komutanı tayin edilip, kendi kuvvetlerini kuşatmasına tepki olarak TBMM’ye çektiği ağır ifadelerle dolu telgraf sonrası “vatan haini” ilan edilince, emrindeki birliklerin önemli bir kısmını teçhizatlarıyla birlikte TBMM kuvvetlerine teslim ederek, kendisine bağlı yaklaşık 40 adamıyla birlikte Yunanistan üzerinden Almanya’ya giderek tedavi oldu.
Daha sonra oradan da Ürdün‘e geçti ve Mustafa Kemal Paşa‘nın talebiyle TBMM tarafından affedilip “İstiklal Savaşı Kahramanı” ünvanı ve madalyaları iade edilmesine rağmen isyanın cezası idamdır, ben hata ettim, ne yüzle döneyim dedi ve ülkesine dönmedi. Ama yine aynı kanunla affa uğrayan iki subay kardeşini Türkiye’ye gönderdi..
1950 yılında Amman‘da vefat etti.

4- VECİHİ HÜRKUŞ -ASSUBAY- SAVAŞ PİLOTU – İSTİKLAL MADALYALI – HEYKELİ DİKİLEN – İLK TAYYARE YAPIMCISI:
————————————————————
6 Ocak 1896 tarihinde Istanbul’da doğdu.
Yeşilköy’deki Tayyare Mektebi’ne girerek Pilot Assubay olarak mezun oldu.
Birinci Dünya Savaşı sırasında pilot brövesi alarak 7.Tayyare Bölüğü’nde Ruslara karşı harekata katılıp, başarılı keşif ve bombardıman uçuşları yapmış ve bu arada girdiği bir hava muharebesinde bir Rus uçağını indirmiştir.
Genç Başçavuş Vecihi Hürkuş, uçak düşüren ilk Türk tayyarecidir.
Daha sonra Ruslara esir düşen Vecihi Bey, Hazar Denizi’nde bulunan Nargin Adası’ndan yüzerek İran üzerinden kaçmayı başarmış ve yurda dönerek 1918 yılı yaz başında Yeşilköy’de konuşlanmış bulunan 9.Harp Tayyare Bölüğü’nde görev almıştır.
Kurtuluş Savaşı’na katılan kahraman Başçavuş Vecihi Bey, özellikle İnönü ve Sakarya savaşı sırasında çok başarılı keşif ve destek uçuşları yaptığı gibi bir Yunan uçağını da indirmiştir.
İzmir (Gaziemir – Seydiköy) hava meydanına ilk giren ve işgal eden kişi olur.
Vecihi Bey’e kırmızı şeritli İstiklal Madalyası verilmiştir.
Ayrıca TBMM tarafından üç kez Takdirname verilmiştir.
Savaştan sonra İzmir’de yeni tayyarecileri eğitmeye başlar.
Edirne’ye yanlışlıkla inen bir yolcu uçağını almakla görevlendirilir.
Hizmeti karşılığı uçağa “Vecihi” adı verilince, uçak inşa etmek düşünceleri canlanır.
İzmir Seydiköy Hava Mektebi’nde –bugünkü Gaziemir Hava Teknik Okullar Komutanlığı– uçak yapımı projesine devam eder.
1924′te ganimet olarak Yunanlılardan ele geçen motorlardan yararlanarak ilk Türk uçağını imal eder.
28 Ocak 1925‘de “VECİHİ K-VI” adını verdiği uçağını uçurur.
Ancak Vecihi Hürkuş‘un ödül beklerken İzin verecek merci olmadığı için, izinsiz havalanmış, bu yüzden de cezalandırılmıştır.
Daha sonra hava kuvvetlerinden emekli olup uçak tasarımı ve yapımı çalışmalarına devam etmiştir.
Havacılığa gönül veren Tayyareci Vecihi Hürkuş da sadece Türk havacılık tarihinin değil, belki de tüm Türkiye tarihinin en ilginç simalarından birisiydi.
1930‘da Kadıköy’de bir keresteci dükkânını kiralayarak, 3 ay içinde ikinci uçağı VECİHİ K-XIV’ü inşa etti.
İlk uçuşunu 16 Eylül 1930‘da Kadıköy Fikirtepe’de büyük bir kalabalık ve basın topluluğu karşısında yapmıştır.
Bu uçuştan sonra VECİHİ K-XIV ile önce Yeşilköy’e, sonra Ankara’ya uçmuştur.
Uçabilirlik Sertifikası için İktisat Bakanlığına başvurmuş, 14 Ekim 1930′da “Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir” cevabını almış.
Hürkuş, bunun üzerine bakanlık nezdinde yapılan girişimler sonucu uçağa istenen belgenin alınması amacıyla uçağı sökerek demiryollarından kiraladığı vagonla Çekoslovakya’ya gönderilmesi için müsaade almıştır.
Hürkuş, 6 Aralık 1930’da Prag’a geldiğinde uçağını tekrar monte ederek uçağın malzemeleri ve her türlü teknik kontrolü yapıldıktan sonra uçuşu istenmiş.
Her türlü uçuş şekilleri ile uçuşun kontrolü tamamlanmıştır.
Hürkuş 23 Nisan 1931’de Çekoslovakyalı yetkililer tarafından civardaki bir gazinoda düzenlenen bir törenle, başköşesinde “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı bir pankartla onurlandırılarak uçuş müsaadesini almıştır.
25 Nisan 1931’de Çekoslovakya’dan uçarak Türkiye’ye gelmek için yola çıkıp 5 Mayıs 1931’de Türkiye’ye gelmiştir.
Vecihi Hürkuş, 1931 yılında, THK (Türk Tayyare Cemiyeti) yararına Türkiye turu yaptı.
Birinci Tur (02.09.1931): Ankara, Kızılcahamam, Gerede, Bolu, Ereğli, Zonguldak, Cide, Sinop, Samsun, Trabzon, Of, Rize, Gümüşhane, Bayburt, Suşehri, Zara, Hafik, Sivas, Şarkışla, Akdağmadeni, Sorgun, Yozgat, Sungurlu, Kalecik, Ankara.
İkinci Tur (09.11.1931) : Ankara, Gölbaşı, Bağla, Şereflikoçhisar, Aksaray, Konya, Beyşehir, Seydişehir, Alanya, Manavgat, Antalya, Fethiye, Köyceğiz, Muğla, Göktepe, Kale, Tavas, Karacasu, Babadağ, Denizli, Çal, Çivril, Karahallı, Ulubey, Uşak, Kütahya, Eskişehir, Çukurhisar, İnönü, Bozüyük, Karaköy, Söğüt, Geyve, Adapazarı, İzmit, İstanbul.
1932 yılında ilk Türk Sivil Havacılık Okulu’nu (Vecihi Sivil Tayyare Mektebi) açmıştır.
Okulda ilk Türk sivil kadın pilotumuz Bedriye Gökmen ile birlikte 12 pilot yetiştirmiştir.
İstanbul Kadıköy’de (Kalamış)ilk sivil uçağımız VECİHİ K-XIV, ilk eğitim ve spor uçağımız VECİHİ K-XV, 160 beygirlik Mercedes uçak motorlu deniz kızağı VECİHİ SK-X üretilmiştir.
Nuri Demirağ Bey, bir tayyare yapımı için 5000 TL vermiş, böylece 1933’te Vecihi Hürkuş tarafından NURİ BEY adı verilen VECİHİ K-XVI kabin uçağı yapılmıştır.
Vecihi Bey zor koşullarda eğitim yaparken bazı kurumların, örneğin TEKEL idaresi’nin ve İŞ BANKASI’nın reklamlarını yapmış, bazı vatansever yetkili kuruluşların da yardımları olmuştur.
1954 yılında ilk sivil havayolu şirketimiz Hürkuş Havayolları’nı kurmuştur.
Türk havacılık tarihinin en üretken ve girişimci kişilerinden olan Vecihi Hürkuş, Ankara’da 16 Temmuz 1969 tarihinde Gülhane Askerî Tıp Akademisi Hastanesi’nde vefat etti.

5- HULÜSİ KENTMEN DENİZALTI ASSUBAYI-SİNEMA OYUNCUSU:
——————————————
Hulusi Kentmen, 20 Ocak, 1912‘de Tirnova (Bulgaristan)da doğdu. Kendisi küçükken göçler sırasında ailesiyle Türkiye‘ye göç ettiler. Türkiyede Deniz Assubay Okulundan mezun oldu ve emekli olana kadar Türk Deniz Kuvvetlerinde Assubay olarak görev yaptı, daha sonra emekli olarak sinemada sanat yaşamına atıldı.

1942‘de Sürtük filmiyle sinema oyunculuğuna başladı. Sinemaya başladıktan sonra da zaman zaman tiyatro oyunlarında sahne aldı. Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen Çatallı Köy oyununda rol aldıktan sonra 1965 yılında bu oyunu, oyuna konu olan köyde (Afyon’un Emirdağ İlçesinin Çatallı Köy’ünde) Hüseyin Baradan, Şahin Tek ve diğer oyuncularla birlikte sahneledi. Kurduğu Hulusi Kentmen Tiyatro Topluluğu ile çeşitli oyunları sahneye koydu, turneye çıktı. Bazı televizyon reklamlarında rol aldı.
Tatlı-sert ve babacan tarzı ile çoğu filmlerinde baba, komiser, bahçıvan, hakim komutan gibi roller üstlendi, birçoğunda kendi adıyla oynadı. Karakter oyuncusu olarak simgeleşti. Sinemada bıraktığı etkiyle halk arasında, babacan, tatlı- sert erkek karakterini ifade etmek üzere “Hulusi Kentmen gibi” deyişi yerleşti.
Birçok filminde, Kentmen’i, Kemal Ergüvenç seslendirdi. Bazı filmlerinde ise sanatçıyı Rıza Tüzün seslendirmiştir. Kentmen, 1942-1988 yılları arasında 500’e yakın filmde rol aldı. Türk sinemasında bir klasik olan oyuncu 20 Aralık 1993‘te Böbrek yetmezliği sonucu 81 yaşında yaşamını yitirdi.

6- İSMAİL AKÇAY JANDARMA ASSUBAY MİLLİ SPORCU:
————————-
1942 Yılında Balıkesir’e bağlı merkez Kesirven Köyünde doğdu.
İlk öğrenimini köyünde tamamladıktan sonra Balıkesir Erkek Sanat Enstitüsü, daha sonra Ankara Jandarma Assubay Okulunu bitirdi.
1965 yılında Maratona bu okulda başlayan İsmail AKÇAY sistemli çalışmasıyla kısa zamanda form tutarak 1966’da Yugoslavya’da yapılan Balkan Oyunlarında ilk şampiyonluğunu kazandı.
1967 yılında Amerika’nın Lasvegas şehrinde yapılan maraton yarışını baştan sona önde götüren İsmail AKÇAY, finiş yerinin yanlış gösterilmesi ile kesin birinci geleceği yarışı ikinci olarak bitirdi.
Jandarmagücü forması ile maraton çalışmalarını bilimsel olarak sürdüren bu maratoncumuz, sırası ile;
1968de Yunanistan’da,
1972’de Yugoslavya’da,
1973’de yine Yunanistan’da Balkan şampiyonlukları kazandı.
1968 Meksika Olimpiyatlarında birde birinciliği bulunan AKÇAY, 1966-1975 yılları arasında 9 yıl maraton koşarak ulaşılması zor dereceler elde etti.
En iyi derecesi Olimpiyatlarda 4.olduğu yarışta elde ettiği 2.13.40’dır.
Yurt içinde ve yurt dışında kazandığı başarılı sonuçlarla Türkiyenin en başarılı Maratoncusu olarak Türkiye Spor tarihine geçmiştir.
Bu gün emekli jandarma Assubayı olarak Balıkesir’de ikamet eden İsmail AKÇAY, atletizm il temsilciliği yanında sözleşmeli uzman kadrosunda antrenörlük görevini de sürdürmektedir.

7- HAKAN FİDAN, TÜRK ASKER-AKADEMİSYEN-SİYASETÇİ-MİT MÜSTEŞARI:
———————————————
İstihbarat Assubayı iken Üniversite tahsil etti ve başarılarıyla komutanlarının dikkatini çekince önce Oyak Genel Kurul Üyeliğinde, daha sonra Almanya‘daki Nato Sürat Reaksiyon Kolordusu, İstihbarat Başkanlığında görevlendirildi.
ABD’ye gönderildiğinde Maryland Üniversitesi’nden Siyaset ve Yönetim Bilimi lisansını aldı.
2001 yılında emekliliği dolmadan istifa ile askerlikten ayrıldı.
Bilkent Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler dalında Yüksek lisans ve Doktora yaptı.
Uluslararası Güvenlik, Uluslararası Kalkınma ve Türk Dış Politikası konularında Akademik çalışmalar yaptı.
Çeşitli Üniversitelerde ders verdi.
İngiltere-Londra Verification Technologies Research Center‘da,
İsviçre-Cenevre Birleşmiş Milletler Silahsızlanma Enstitüsü‘nde,
Avusturya-Viyana Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu‘nda akademik araştırmalar yaptı.
Avustralya Büyükelçiliği Kıdemli Siyasi ve Ekonomik Danışmanlık görevinde bulundu.
Başbakan Erdoğan’ın dikkatini çeken bu eski asker, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi (TİKA) Başkanlığına atandı.
Başbakanlık Dış Politika ve Uluslararası Güvenlik’ten sorumlu Müsteşar Yardımcısı oldu. (14-11-2007)
Aynı zamanda Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyetinde görev yaptı.
Uluslararası Atom Enerjisi Yönetim Kurulu Üyeliğini de yürüttü.
MİT Müsteşar Yardımcısı iken, Eski Müsteşarın emekliliği nedeniyle MİT Müsteşarlığı’na atandı. Bu göreve atananların isim ve özgeçmişleri Milli Güvenlik Kuruluna sunulur, Sn.Dr.Fidan’ın adı da daha önce birlikte çalıştığı eski komutanlarının bilgisine sunuldu ve Komutanların da onayı alınarak bu yüce göreve getirildi.
Dr.Fidan 42 yaşında büyük bir azim ve sebatla buralara kadar yükselmiş ve 03 mart 2023 tarihinde Dışişleri Bakanı olmuştur.

8- ÖMER HALİSDEMİR BORDO BERELİ ASSUBAY-ULUSAL FEDAİ:
—————————————–
Yedi çocuklu bir aileden gelen Ömer Halisdemir, çocukluğunu Niğde’nin BOR/Çukurkuyu beldesinde geçirdi.
Çukurkuyu’da okuldan eve gelince, boş zamanlarında kendi hayvanlarına çobanlık da yaptı.
Hatice Halisdemir ile olan evliliğinden Elifnur ve Doğan Ertuğrul adlarında iki çocuğu dünyaya geldi.
Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde Türkiye sınırları içinde ve dışında çeşitli görevlerde yer aldı.
Babası Hasan Hüseyin Halisdemir‘in aktardığı bilgiye göre, 2016 Türkiye askerî darbe girişimi sırasında öldürdüğü komutan Semih Terzi ile birlikte daha önceden Afganistan‘da görev yapmıştı.

16 Temmuz 2016da FETÖcü darbe girişimi sırasında Özel Kuvvetler Komutanlığı’na girmeye çalışan Özel Kuvvetler Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Semih Terzi’yi, Özel Kuvvetler komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı’dan aldığı emir üzerine kışlaya sokmayıp alnından vurarak öldürdü.
Bunun üzerine Semih Terzi’nin korumalarından Binbaşı Fatih Şahin ve Üsteğmen Mihrali Atmaca da otuz kurşunla Halisdemir’in hayatına son verdi.
Daha sonra ise darbe yanlısı assubaylar Nedim Şahin ve Gökmen Ata ölü ele geçirilmiş;
otuz altısı ise teslim alınarak Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliği’nce tutuklanmıştır.

Çeşitli Türk basın kuruluşları, Kemalist ve Cumhuriyetci bir assubay olan Halisdemir’den “darbe girişimin seyrini değiştiren YİĞİT ASSUBAY” diye bahsetti.
Zira Özel Kuvvetler Komutanlığı ele geçirilmiş olsaydı, daha çok kan akacaktı..
24 Ağustos 2016‘da başlayan Fırat Kalkanı Operasyonu’na katılan Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı askerler ise üniformalarına “Şehit Ömer Halisdemir” yazan apoletler takmıştır.

Assubay Halisdemir‘in vurulduğu nokta özel bir kaplama ile koruma altına alınarak çiçeklerle süslendi.
Dursun Ali Erzincanlı, Halisdemir’in öldürülmesi sonrasında kendisine atfen “30 Kuş” adlı bir şiir yazdı ve bu şiire bir klip çekildi.
Ömer Halisdemir‘i anlatan “30 Kuş” adlı şiirle aynı isme sahip bir kısa bir film de yapıldı.
Ağustos 2016‘da Toroslar, Mersin‘deki Şehitler Parkı’na kaide ve gövde uzunluğunun toplamı 4.60 metre olan bir heykeli dikildi.
Daha sonra Türkiye‘deki birçok meydan, cadde, okul ve öğrenci yurdu gibi yerlere kendisinin adı verildi.
Ayrıca Niğde‘de kendisi için bir hatıra ormanı da oluşturulmuş ve şehirdeki üniversiteye de adı verildi.

9GAZİ, OKTAY YILDIRIM, Türk Asker ve Siyaset adamı, Özel Harp Uzmanı, Güneydoğu Gazisi, Harp Malülü olarak emekli olmuş, aynı zamanda çok kıymetli kitaplarını eser olarak bırakmış kahraman Komando Assubay.

28 Eylül 1971 tarihinde Elazığ’da dünyaya geldi. 

 Aslen Erzurumlu. Orduda uzun süre Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde görev yaptı. İlk ve ortaokulu Elazığ’da okudu. Liseyi Çankırı Asb. Hzl. Okulunda ve Piyade Okulu’ndan sonra Piyade Assubay olarak mezun oldu. Anadolu Üniversitesi Halkla ilişkiler ve  İktisat bölümünü de bitirdi.

Evli, Aybüke ve Orhun Efe adında iki çocuğu var. Görevi gereği yaptığı bir paraşüt atlayışında sol bacağından ağır bir sakatlık geçirdi, tedavisinden sonra görevine döndü.

1999 yılında Şemdinli’de görevdeyken, aynı sakatlık tekrar etti. Uzunca bir süre tedavi gördükten sonra 2005 yılında TSK’nden Harp Malulü olarak emekli oldu. milli ordu

Emekli olur olmaz, Yeni Hayat Dergisi’nde yazmaya başladı. Aynı dönemde, www.acikistihbarat.com, www.kuvvvaimilliye.net başta olmak üzere birçok yayın organında çok sayıda politik yazı yazdı. ABD patentli hükümetlere karşı milli muhalefetin sürekli ön saflarındaydı. Ergenekon davasının ilk tutuklanan sanığı olarak, yaklaşık 7 yıl tutuklu kaldı. 

Hapisteyken OdaTv,  Aydınlık ve Teori Dergilerinde yazmaya devam etti ve İşçi Partisi’ne katıldı. Tahliye olduktan sonra partinin MKK ve MYK gibi en üst karar organlarında danışman olarak bulundu. 15 Şubat Olağanüstü kurultayında 16. Sıradan Vatan Partisi MKK üyeliğine seçildi. Aynı zamanda Merkez Denetleme Kurulu ve Kayseri İl Yönetim Kurulu Üyesidir. Halen bu görevleri sürdürmekte ve Aydınlık Gazetesinde her Pazar Satır Arasında Kalanlar sayfasını yapmaktadır.

Güneydoğu’da yıllarca çarpışmış yiğit ve kahraman bir Türk askeridir.  Kendisi de güneydoğu gazilerinden olan ve üsteğmen rütbesinde iken ordudan ayrılan Hakan Evrensel’in “YER EKSİ İKİ adlı romanında anlattığı gerçek kahramanlardan biridir.

Kendisiyle ilgili bilgiyi de Üsteğmen Hakan Evrensel vermiştir; Oktay Yıldırım, övünmeyi ve yaptıklarını anlatmayı sevmeyen yüksek bir karaktere sahiptir.

Orduda Özel Harpçi olarak görev yaparken 2005 yılında malulen emekli oldu. Emekli olduktan sonra Kuvvai Milliye Derneği‘nde Kurucular Kurulu Üyeliği ve İstanbul İl başkanlığı ile kuvvaimilliye adlı internet sitesinde yazarlık yapmaya başladı. Bu dönem içerisinde pek çok ulusalcı eylemler düzenledi.

6 Haziran 2006’da İstanbul Taksim’deki AB Bilgi Merkezi önünde düzenlenen “AB‘ye HAYIR” mitinginde avukat Kemal Kerinçsiz ve adı Danıştay Saldırısı nedeniyle gözaltına alınıp serbest bırakılan emekli Binbaşı Zekeriya Öztürk ile beraber yer aldı. 21 Eylül 2006’da yazar Elif Şafak‘ın 301. maddeden yargılandığı davada Kemal Kerinçsiz‘le beraber Şafak’a yönelik protesto gösterisi düzenledi. 12 Haziran 2007’de Mehmet Demirtaş isimli tanıdığının Ümraniye‘deki gecekondusunda 27 adet el bombası bulundu. Demirtaş ve yeğeni Ali Yiğit‘in ifadeleri üzerine bombaların Yıldırım‘a ait olduğu iddia edildi. Bunun üzerine Yıldırım tutuklandı ve yapılan incelemede el bombalarının bazılarının seri numarasının Mayıs 2006’da Cumhuriyet gazetesine atılanlarla örtüştüğü belirlendi.  Yıldırım‘a ait olduğu söylenen bombalar üzerine başlayan soruşturma genişleyerek Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasına dönüştü ve kamuoyunun yakından tanıdığı pek çok isim hakkında “SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ KURMAK ve ÜYE OLMAK gibi suçlardan dava açıldı.         5 Ağustos 2013’te İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara bağlanan Ergenekon davasında 33 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. 7 yıl yattıktan sonra, kumpasların ortaya çıkmasıyla tahliye edildi.

Oktay YILDIRIM’ın yazdığı eserleri:

 

Astsubay Hakkında Her ŞeyMehmetçik & Tarihsel ve İdeolojik KökeniyleSatır ArtığıSavaşmadan Kaybetmek & Türkiye'nin Silahsız İşgali

 

 

 

 

 

10- “DÜNYA SİHİRBAZLAR KRALI” BAHRİYE ASSUBAYI HASAN ZATİ (Sungur)
———————————-

10 Mart 1898 tarihinde Bursa Ulu Camii müezzini ve Emir Sultan türbedarı Hüsnü Efendi ile Remziye Hanım’ın ilk çocukları olarak doğmuştur, ilkokul ve lise eğitimini Bursa Mekteb-i Sultanisinde tamamlamıştır. Seyahat etme arzusuyla 1914‘te girdiği Denizcilik Makine Mektebi (o zaman ki Bahriye Küçük Zabit Okulu, şimdi ki Deniz Astsubay Okulu) sınavlarını birincilikle kazanmış, 1916 yılında da Almanya’ya denizaltı filosunda staj yapmak için gönderilen başarılı öğrenciler arasında yer almıştı. İki yıl boyunca Alman Kara Kuvvetleri ve Alman Deniz Kuvvetlerinde teknik eğitim alan sanatçı, I. Dünya Savaşı patlamasıyla Alman İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğuarasındaki bağlantının kesilmesi nedeniyle ülkesine dönememiş ve önce ortopedi atölyelerinde sonra ise Köln‘deki Humboldt Makine Fabrikasında vinç operatörü olarak çalışmak zorunda kalmıştır. Aynı dönemde kaldığı pansiyonun sahibinin kızıyla evlenmiştir.

İlkokuldan beri illüzyonla ilgilenen Hasan Zati, askerî eğitimi sırasında da iskambil kağıtlarıyla yaptığı küçük gösteriler arkadaşlarının ilgisini çekince, farklı oyunlar üzerine çalışmaya başlamıştır. Gündüzleri fabrikada çalışırken, akşamları Köln’deki kabarelerde sahneye çıkmaya başlamıştır. Bir gösterisi sırasında tesadüfen Alman illüzyonist Alois Kessler ve arkadaşları tarafından da izlenen sanatçı, gösteriyi beğenen Kessler‘in yardımıyla 1920yılında Berlin’deki “Wintergarten Tiyatrosu“nda sahneye çıkmış ve büyük beğeni kazanmıştır. Bir grup sanatçıyla birlikte Fransa, İtalya, İspanya, Kuzey Amerika ve son olarak 1922 yılında Güney Amerika’ya seyahat etmiştir. Aynı dönemde zamanın önemli illüzyonistleri de I.Dünya Savaşı‘ndan uzak kalmak için Güney Amerika’da yaşamakta ve gösteriler yapmaktaydı.

Bir yıl sonra kendi kadrosunu kurup Kont Sati von Richmond takma adıyla iki saatlik gösteriler yapmaya başlayan sanatçı, ilerleyen yıllarda dünya çapında bir üne kavuştuktan sonra Zati Bey sahne adını kullanmaya başlamıştır. Aynı zamanda Miss Neraida isimli İtalyan yardımcısına da Melek Hanım adını vererek Arjantin, Brezilya, Şili, Uruguay ve Paraguay’ın büyük tiyatrolarında 14 yıl boyunca her gece gösteriler sergilemiştir. Bu dönemde 10 tonluk illüzyon malzemesi, 12 yardımcısı ve iki de kamyonuyla turne yapmaktaydı.

21 Nisan 1936‘da Türkiye‘ye dönüş yapan sanatçı, ülkesindeki ilk gösterisini 9 Mayıs 1936‘da İstanbul’daki Fransız Tiyatrosundasergilemiş ve çok büyük ilgi gördü.

1936 ve 1937 yıllarında zorlu seyahat koşullarına rağmen Türkiye’nin tüm şehirlerini dolaşmış, Mustafa Kemal Atatürk‘e de bir temsil vermiştir. Sanatçının gösterisinden etkilenenAtatürk onu kutlamış, ve belediyelerin ‘Zati Sungur ve benzeri illüzyon gösterisi yapan sanatçıların temsillerinde’ biletlerden aldıkları vergide bir süre bir miktar indirim yapmalarını sağlamıştır. O yıllardaki turne müdürü ömür boyu dost kaldıkları Necdet Mahfi Ayral‘dı.

Zati Sungur, Almanya’da ayrı bir hayat kurmuş olan Alman eşiyle boşanmış ve 1938 yılında yardımcısı Necla Hanım ile evlenmiştir. Aynı yıl Nisan ayından Ekim ayına dek süren Yunanistan ve Ekim ayından sonraki yılın Haziranına dek süren Mısır turnelerine çıkmıştır. Türkiye’ye dönüşünü takiben yeniden yurt gezisine çıkan sanatçı 1949 ile 1950 yıllarındaki 2 ay Kıbrıs ve üçer aylık Avusturya ile İtalya turnelerinin ardından yeniden Türkiye gösterilerine devam etmiştir.

1936 yılından beri yayınlanmakta olan Amerikan illüzyon dünyasının prestijli dergisi Genii Haziran 1958 sayısını ve kapağını Zati Sungur‘a ayırarak dünya sihirbazlarına bu değerli sanatçıyı hatırlatmış ve tanıtmıştır. Zati Sungur 1959 yılında ikişer ay Mısır ve Yunanistan’da, 1962‘de ise İsrail’de gösteriler düzenlemiştir. Daha sonra Türkiye turnelerine devam ederek 1966 yılında Türkiye’deki son temsillerini veren sanatçı, genç illüzyonistler yetiştirmek amacıyla Üniversal Sihirbazlık ve İllüzyon Hünerleri Stüdyosunu kurarak tasarımını ve üretimini kendi yaptığı 541 farklı illüzyonun sunumunun yer aldığı 322 sayfa Sihirbazlık ve İllüzyon Hünerleri Kataloğu isimli eserini yayınlamıştır. Ertesi yıl aktif sanat yaşamına son vermiş, illüzyon öğrenmek isteyenler için eşi Necla Sungur‘la birlikte tüm zamanlarını ve enerjilerini adayarak Üniversal Sihirbazlık ve İllüzyon Hünerleri Stüdyosunda katalogdan seçtikleri oyunları mektupla sipariş veren meraklılara kazanç gözetmeden fiyat koyarak açıklamalarıyla birlikte postayla Türkiye’nin her köşesine göndermiştir. Vefatına kadar her yıl dünyanın farklı bir ülkesinde tertiplenen Dünya çapında İllüzyon Sanatı Kongrelerine masraflarını kendisi karşılayarak katılmış, Türk Bayrağını kongre şehrinde ve salonunda dalgalandırarak Türkiye’yi temsil etmiştir. 1968‘de Salon Oyun ve Eğlenceleri adındaki eğitici kitabını yayımlamıştır.