KÜRT KÖKENLİ TBMM BAŞKANI KİNYAS KARTAL’IN ÖĞÜTLERİ

ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM Gençlere Öğütler:

BU KISA RİSALEYİ(Kitapcık) NEDEN YAZDIM?
Yayın hayatı ile ilgili olmayan Kinyas Kartal’ın bu tür bir şey yazmış olması beni tanıyan herkesin muhakkak dikkatini çekmiştir.
Böyle bir açıklama yapmak benim sadece hakkım değil, aynı zamanda vazifemdi.
Emsallerime de aynı uygulamayı tavsiye ederim.”
****
BİZİM MİLLETİMİZ ASKER DOĞAR, ASKER ÖLÜR:

“Ben ki, Elhamdülillah 90’ıma merdiven dayadım.
Rusya’da Çar’ı, geçiş dönemi yönetimini ve Lenin’i iktidarda gördüm.
İran’da Şahlık döneminde bulundum.
Türkiye’mizde Büyük Atatürk, İnönü, Bayar, Gürsel, Sunay, Korutürk ve nihayet Evren’in Cumhurbaşkanlığı dönemlerini yaşadım ve yaşıyorum.
Bu zaman zarfında içeride ve dışarıda birçok olaya şahit oldum.
Herhalde gençlerimize söyleyecek bir çift sözüm olacaktır.
Milletler evlatlarını yetiştirirken onlara gelecek için yatırım yapmış olurlar.
Benim de acı ve tatlı olaylarla dolu ömrüm ve 15 yıl TBMM’de parlamenterlikten sonra Meclis Başkanlığı görevi ile şereflendirilmem milli iradenin bana yaptığı yatırımdır.
Bizim milletimiz asker doğar asker ölür.
Asker olarak ölmek demek, son nefeste dahi görev başında olmak demektir.
Asker olmak için muhakkak üniformalı olmak da gerekmez.
Benim de ömrüm bu büyük milletin uğrunda çeşitli cephelerde savaşarak geçti.
Demokrasi mücadelemiz bu safhalardan bir bölümü idi.
Şu anda yazmakta olduğum satırlarla da milletimin birlik, beraberlik ve huzur içinde yaşamasına yardımcı olmak istiyorum.
Görüldüğü gibi mücadele bitmiyor.
Hayat devam ettikçe ve bu mukaddes milletin düşmanları faaliyetlerini sürdürdükçe, bizim de cepheden cepheye koşmamız zaruridir.”

BEŞİNCİ GÖBEKTEN DEDEM:…

“Beşinci göbekten dedem Şemdin, Diyarbakır’ın Karacadağ bölgesinde yaşamakta iken, bir olay üzerine Iğdır-Aralık’ın Dil bölgesine yerleşmişler.
Ondan sonra gelen kuşaklar sırasıyla Şemdin’in oğlu Mehmet, onun oğlu Nadir, onun oğlu Fethi, onun oğlu Bedir ve onun oğlu da ben Van’a gelinceye kadar hudut değişiklikleri ve olaylara göre Rusya, daha sonra Sovyetler Birliği, İran, Osmanlı İmparatorluğu, daha sonra Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşadık.”

“Biz Dil bölgesine geldiğimiz zaman bu bölge İran sınırları içerisinde idi.
Bu bölge bilahare Rusların eline geçti.
Dil bölgesi Rusların eline geçince halen de Sovyetler Birliği sınırları içerisinde bulunan Tarımkent’te dünyaya geldim.
Tahsilime Tarımkent’te başladım.
O dönemde Rusların ilk ve orta okulları bir arada idi.
Gimnaziye deniyordu.
Burayı bitirince, babam beni Askeri Lise’ye vermek istedi, imtihanlara Tiflis’te girdim ve kazandım.
Ukrayna’nın Kiev şehrinde Askeri Lise’de okumaya başladım.
1918 yılında Askeri Lise’den mezun oldum.”

ALTI DİL BİLİRİM:

“Biz Diyarbakır bölgesinden göçtükten sonra, 250-300 yıl geçmiş.
Benimle o nesil arasında 5 kuşak geçmiş.
Türkiye’ye 1922 yılında geldiğimiz zaman ben 22 yaşındaydım.
Bugün 86 yaşındayım, birisi öldü 9 çocuğum ve 21 torunum var.
Bildiğim yabancı diller arasında Rusça, Fransızca, biraz Almanca, biraz Arapça vardır ve ayrıca Türkçenin aşiretlerde konuşulan şekli olan Kürtçeyi de bilmekteyim.”

“Azerbaycan’ın Bakü şehrinde Harp Okulu’na girdim. Buradaki tahsil hayatım 2 yıl sürdü.
2 yıl sonra Harp Okulu mezunu olmuştum.
Mezuniyetten sonra bir süre Bakü’de kaldım.
Sovyet Ordusu İran’a giderken, ben de birliğimle birlikte İran’a geçtim.
Kazbin bölgesinde bir süre kaldım.
Bilahare Sovyet Genelkurmay Başkanlığı’na müracaat ederek Erivan şehrinin Nahçıvan Bölgesi Askeri Komiserliği’ne atanma talebinde bulundum ve orada göreve başladım.”

ANADOLUNUN İMARINI İHMAL ETTİK:

“Gerek Çar’ın, gerekse Sovyetler Birliği’nin mensubu olarak askerlik yapmış olmam, dini ve milli duygularıma kesinlikle gölge düşürmemiştir.
Daima dinim ve milliyetimle iftihar etmiş ve onları en iyi şekilde temsil etmeye çalışmışımdır.
O yıllarda, şimdi de olduğu gibi Kafkasya’da Müslüman Türk az değildi.
Şüphesiz bu insanların gençleri, eğitimlerini tamamlayınca veya meslekleri gereği hayata atılınca, Sovyet sistemi içinde görev alıyorlardı.
Ben de bunlardan biri idim.”

“Burada gençlerimize milletine ve dinine bağlılığı aşılamanın, bizlerin temel görevimiz olduğunu belirtmek isterim.
Yine gençlerimize evvel emirde vermek zorunda olduğumuz bir diğer özellik ise birbirlerini sevme hissi ve bunun bir zaruret olduğu fikridir.
Ayrıca Türk’e Türk’ten başka kimsenin dost olmadığını da öğretmemiz gereklidir.
Yıllarca Osmanlı bütçesi ile Avrupa ve Arap ülkelerini besledik.
İstanbul’un ve Anadolu’nun imarını ihmal edip onların şehirlerine harcama yaptık.
Ayrılık tohumu girmiş tarladan nifak ve nefret çıkar, netice alamadık.
Evvela bu milletin evlatları kaderlerinin ortak olduğunu öğrenmeli.
Biz birbirimizi yeteri kadar seversek başka sevgiye muhtaç olmayız.
Aksi halde bizi birbirimize düşüren en büyük düşmanlığı kendi kendimize yapmış oluruz.”

ERMENİLERLE ÖLÜM KALIM SAVAŞI:

“Eskiden yaşadığım yerlerde Ermeniler de şüphe yok ki vardı.
Bunların arasında iyi komşuluk kurduğumuz, iyilik yapıp iyilik gördüğümüz Ermeniler de vardı.
Birçok Ermeni dostum olmuştur.
Ancak, sonradan anladık ki, Ermeniler’in bir kısmı içinden pazarlıklı imiş.
Bazı Ermeniler sinsi bir faaliyetin içinde imişler.
Ortalığın karışmasını, ellerine fırsat geçmesini bekleyen Ermeniler de vardır.
Yakın dostumuz olduğunu sandığımız Ermenilerden çok çabuk bize cephe alıp, bizi yok etmek isteyenler çıktı.
Bu Ermeniler’in ailemize ve aşiretimize verdiği ilk acı değildi.
Son acı da olmadı.
Bundan sonra Ermenilerle olan kanlı mücadelemiz devam edip gitti.
Onlar bizi o bölgeden söküp atmak istiyorlardı.
Kendi bölgelerinde Müslüman istemiyorlardı.
Müslümanların olmadığı bir Ermeni yurdu düşünü gerçekleştirmek için uğraşıyorlardı.
Tek tek işledikleri cinayetlerle bizi yerimizden söküp atamadılar.
Sonradan köyleri basmaya evleri ve ekinleri yakmaya başladılar.
Böylece bizimle onların arasında bir ölüm kalım savaşı başladı ve sürdü.”

MİLLET OLARAK KİNDAR DEĞİLİZ:

“9.Kafkas Tümeni Erivan’dan geri çekilince denge, Ruslardan destek görmekte olan Ermeni çetelerinin lehime döndü.
Babam Bedir Bey’in şehit olmasından sonra aşiretimiz İran’da bir yıl daha kaldı.
Bu yılı takip eden dönemde yurdumuza Türkiye’ye döndük.
1920-1923 yılları arasında Van bölgesine olan ilticamız devam etti.
Bizi yerimizden, yurdumuzdan eden; malımızı, mülkümüzü yakıp yıkan canımıza kıyan Ermeni zulmü, maalesef Ermeniler yeni cinayetleri ile bize hatırlatılıncaya kadar unutulmuştu.”

“Van ve ilçelerine bağlı köylere yerleştiğimiz zaman 3000-5000 aile kadar vardık.
Şüphesiz soydaş Müslüman Türk toplumundan hüsnü kabul, hükümetten sıcak ilgi gördük.
Buna rağmen yerleşmedeki geçiş döneminde bir hayli sıkıntılar geçirdik.
5000 civarındaki ev, yaşlısı, hastası, çoluğu çocuğu ile yeniden yerleşmeye çalışıyorduk.
Ermenilerden çektiklerimiz adeta unutulmuştu.
Biz millet olarak zaten kindar değiliz, dinimiz İslamiyet de kin ve nefret duygusunu yasaklamıştır.
Ama hiç olmazsa yakın geçmişin olaylarını çocuklarımıza anlatmalı ve onlarda milli tarih şuuru yaratmalıydık.”

BÖLÜCÜLÜK DÜŞMANIN İŞİNE YARAR:

“Doğu’nun kalkınmamışlığını ideolojik ve siyasi amaçlar için kullananlar da vardır.
Ben bunlara kesinlikle karşıyım.
Kimseye de tavsiye etmem.
Bu tür problemlerin demokrasi içerisinde çözüm yolları vardır.
Bölücülük düşmanın işine yarar.
Ben Kürtçü değilim.
Doğulu olmak ayrı bir milliyetten olmayı gerektirmez.
Bu milletin birçok boyu ve kolu vardır.
Kürtler de Türk milletinin Doğu Anadolu’daki adıdır.
Nice bin yıllık tarihi paylaşmış bir milletin ipinde kavmiyetçilik hem ayıptır hem de günahtır.
Kukla hükümetler kurarak günümüz dünyasında yaşamanın mümkün olmayacağını, bunun yararının olmadığını, buna lüzum da olmadığını anlayamayanlar var.”

AYRI DEVLET FİKRİ, DÜŞMANIN FİKRİDİR:

“Bugün doğuda ayrı bir devlet kurma hevesine katılanlar var.
Bu düşmanın içimize soktuğu bir fikirdir.
Türk milletinin dostu yoktur.
Türk milleti tekrar ediyorum kendi kendisini severse hiç kimseye ihtiyacı kalmaz.
Rahmetli Atatürk “Kürt kavmi diye bir kavim yoktur, bunlar Türk’tür” demiştir.
Benim inancım da bu merkezdedir.
Bu çok önemli gerçeğe riayet eden yok.
Atatürk’ün izi bu konuda takip edilmemiştir Bu hataya düşen sadece bazı doğulu gençler olmamış batılı gençlerden de öz kardeşlerine “sen Kürtsün” demek hatasına düşenler çok olmuştur.
Sevilmek isteyen, sevmesini ve sevgisini göstermesini bilmeli.”

KARDEŞLER BİRBİRİNİ HORLAMAZ:

“Bu memleketin hizmetine koşarken, askerlik yapıp vergi verirken gerekince uğrunda ölürken kardeş olan insanlar birbirlerini horlayamazlar.
Bakın Anayasa’ya kanun önünde bölge farkı gözetiliyor mu, isteyen herkes istediği gibi seyahat etme istediği yerde ikamet etme hakkına sahip.
Meslek seçmek veya fakülte seçmek için çalışmak yetiyor.
Van’da da zengin olan var İzmir’de de, her iki ilde fakir fukara da var.
Türkiye’de işçi hakları ile mevzuat geneldir.
Bizim televizyonumuzda, bizim mevlidimiz okunur, ben isterim ki, daha fazla okunsun, Türküler bizim, türkücüler bizim.
Demokrasi ve getirdiği icraatı ile döneminde yaşamış bir kimse olarak Atatürk’ün büyük adam olduğunu kabul ediyorum.
Gençlere de onu yakından tanımalarını tavsiye ederim.”

KARDEŞ KANI ÇOK DÖKÜLDÜ:

“9.Kafkas Tümeni bizim orada iken Kumandanının Erzurumlu Rüştü Paşa olduğunu ve bizim 600 süvari ile kendisine iltihak ettiğimizi söylemiştim.
Babam beni Rüştü Paşa ile tanıştırdıktan 3 gün sonra şehit oldu.
Bizim Türkiye’ye dönme fikrimiz fırkanın çekilmesinden sonra kesinleşti.
Biz Rusya’da 1917’deki ihtilale taraftar değildik.
Ben o mücadelede Çarlık taraflısıydım.
Öğle’ye doğru ellerinde sopalarla ihtilalciler okulu bastı.
Orada yaşamak mümkün değildi.
Bizim Türkiye’ye gelişimizden sonra da çok olaylar yaşadık.
Maalesef 1925 yılında Şeyh Sait olayı oldu, çok kardeş kanı döküldü.
Bunlar hep tahrik ve nifak sonucudur, iki taraftan ölen de öldüren de bu milletin evladıdır.
1926’da İzmir’e, 1937’de Trakya’ya, 1960’da Sivas’a sürdüler.
Bunları bana başka milletten birisi yapsaydı kırılırdım.
Ama kırılmadım çünkü bu milletin bir ferdiyim.
Ben yabancı ellerde ve çok sıkıntılar ve mücadeleler görerek yaşadığım için bu tür olayları sineme çekmesini bildim.
Hoşuma da gitti.
Dedim ki “dolu yağdı, benim tarlama isabet etti”. Şimdi gençlerde bu sevgi, bağlılık, tolerans yeteri kadar yok.”

AŞİRETLERİ İYİ İNCELEMEK LAZIM:

“Benim aşiretim 300-400.000 kişilik nüfusa sahiptir.
Bunların her biri bir başka aileye gelin verdi veya gelin aldı.
Hısım akrabalarım Türkiye’de çeşitli illere dağıldı.
Yerleşme hürriyetlerini istedikleri gibi kullandılar.
Türkiye’ye olan bağlılıklarını da asla kaybetmediler.
Vatanımızı, milletimizi sevip, bağlılık ve inancımızı her gün yeniden ispatlamaya çalıştık bunca yıldır.
Türkiye’mizde Türklüğümüzü gururla, sevgiyle, inançla sürdürmeye devam edeceğiz.”

“Onun için aşiretleri iyi incelemek lazım.
Hem aşiretlerin yakın geçmişini iyi bilmek ve hem de aşiret içi yapıyı iyi bilmek gerekir.
Aşiret reisliği dededen babadan kalma bir müessesedir.
Sevgi ve saygıya dayanır.
Ne yazılı kanunu ne de yazılı nizamı vardır.
Kuralları ile yönetilir.
Seversen, sevilirsin.
Geçimsizlikleri, anlaşmazlıkları gidermek aşiret reisinin görev alanına girer.”

BATININ DA DOĞUYU KISKANACAĞI GÜNLER GELECEK:

“Bununla beraber Türkiye’nin doğusunun bazı şanssızlıkları vardır.
Tabiat da Doğu’ya iyi davranmamıştır.
Ege’de fındık, fıstık, üzüm, pirinç bizde ise; kar, taş, buğday başka bir şey yok.
Bunun yanı sıra geçmiş yönetimlerde de doğuya adil davranılmadığı olmuştur.
Bunların hesabını dökerek yeni husumetler yaratmak yakışmaz.
Önemli olan tarihten ders almasını bilmek ve çocuklarımıza daha iyi bir Türkiye bırakmak için elbirliği yapmaktır.
Şartları zor da olsa Doğu’ya da, Batıya götürdüğümüz hizmeti götürmek zorundayız ve bunun milletçe gayreti içindeyiz.
Gidişat bu istikamettedir.
Allah’ın izniyle Batı’nın Doğu’yu kıskanacağı günler çok uzak da değildir.”

TÜRK MİLLETİNİ KÖTÜLEMEYİN İHANET ETMEYİN:

“86 yaşındayım. Bir tek inanç taşırım.
Bizim dostumuz yok, düşmanımız çoktur.
Gençlerimiz tahrik ediliyorlar.
Onlara nasihatimi tekrarlıyorum kesinlikle tahrike kapılmasınlar.
Bu memleket ve onun bütün nimetleri onlarındır.
Gençlik kendi milletine kendi devletine kendi kültür ve değerlerine ters düşmemelidir.
Unutmasınlar ki babasının kurduğu düzeni yıkan oğlun düzenini de onun oğlu yıkar.
Onları yetiştiren ve geleceğini emanet eden Türk milletine ve Türk devletine karşı harekete geçmesinler, kötülemesinler, iyi düşünüp, milletini severek, tenkit ettikleri, beğenmedikleri şeyleri millet ve devletleri için kendileri daha iyisini yaparak, bağlılıklarını ispatlasınlar.”
Kinyas KARTAL
Eski TBMM Başkanı