KÖY ENSTİTÜKERİ VE AYDINLAR

Bizde Köy Enstitülerinin kapatılmasının sorumlusu olarak toprak ağaları gösterilir. Enstitüleri kapatan da DP iktidarı ve Adnan Menderes’tir, denir. Bu sav yanlış değildir ama eksiktir.

Anlatayım.

Bilindiği gibi Köy Enstitülerinden önce 1936 yılının Temmuz ayında Eskişehir’in Çifteler bucağına bağlı Hamidiye köyünde bir Eğitmen Kursu açıldı. Bu kurstan iyi sonuç alınınca 1937 yılında ülkemizin birçok yerinde Eğitmen Kursları ile Çifteler ve İzmir Kızılçullu’da iki Köy Öğretmen Okulu da açıldı. Bu iki okul Eğitmen yerleşkelerinde açıldı. 1938’de Trakya’da gene Eğitmen Kursu yerleşkesine bir Köy Öğretmen Okulu, 1939’da da Kastamonu Göl Köy Eğitmen Kursu’nun yerleşkesinde Köy Öğretmen Okulu açıldı.

1936- 1939 yılları arasında açılan Eğitmen Kurslarını sayısı 11’i geçmişti. Bu süre içinde dört de Köy Öğretmen Okulu açılmıştı.

Bu tarihsel süreci ayrıntılarıyla vermemin nedeni 1940 yılının 17 Nisan’ına gelmeden, yani Köy Enstitüsü Yasası TBMM’den çıkmadan önce, tam üç yıl Köy Enstitüsünün uyguladığı iş eğitimi ilkesi, uygulamalı eğitim, sözünü ettiğim bu eğitim kurumlarında uygulandı.

Köy Enstitüsüne giden süreç Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan ile başlamıştı. Atatürk yaşamını yitirdiğinde Saffet Arıkan Milli Eğitim Bakanlığından ayrıldı, yerine Hasan Ali Yücel atandı ( Aralık 1938). Görüldüğü gibi Yücel Bakan olduğunda da enstitüler konusunda çok yol alınmıştı. İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç daha Temmuz 1937’de arkadaşı Ferit Oğuz Bayır’a yazdığı mektupta, “Senin çok sevineceğin bir okul açmak istiyoruz. Köy Enstitüsü açacağız.” diyordu.

Hasan Ali Yücel, 1939 yılında Birinci Eğitim Şurasını topladığında Köye eğitim konusunun çerçevesi çizilmişti. Köyde uygulanacak eğitim, yalnızca abc öğretmekle kalmayacak, köylüye modern tarımı, hayvancılığı, yapıcılığı, arıcılığı, o günün teknolojisini.. öğretecek ve kooperatif yoluyla köylüyü örgütleyecekti. Köye gönderilen öğretmenin kaynağı köy çocuğu olacak ve bu çocuklar donanmış yeniden köye gönderilecekti. Köyde eğitim sorunu, köyün diğer sorunlarından ayrı değil, o sorunların bir parçası olarak görülüyordu. Köyde eğitim sorununa çok geniş açıdan bakılıyordu. İsmail Hakkı Tonguç, yıllardan beri yazdığı makalelerde ve kitaplarda köyde eğitimin boyutlarını anlatıyordu.

17 Nisan 1940’ta Köy Enstitüsü Yasası çıktığında ilk iş, daha önce açılan dört Köy Öğretmen Okulu hemen Köy Enstitüsü’ne dönüştürüldü. Aslında bu kurumlarda üç yıldan beri iş eğitimi uygulanıyordu. Eğitmen Kurslarında da uygulanan iş eğitimiydi. 0 yıl on Köy Enstitüsü açılmasına karar verildi. 1946’da toplam sayı 20’ye ulaştı.

1946 yılının Temmuz ayında seçim yapıldı, Ağustos ayında açıklanan bakanlar kurulunda Milli Eğitim Bakanı, Reşat Şemsettin Sirer idi. Hasan Ali Yücel 7 yıl, 7 ay, 7 gün Bakanlık yapmıştı. Reşat Şemsettin Sirer ilk iş olarak Köy Enstitülerinin kuramcısı ve kurucusu İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’u görevden aldı. Tonguç’tan sonra okul müdürleri 1947 yılı içinde neredeyse tümüyle görevden alınıp ülkemizin çeşitli okullarına sürüldüler. Aynı yıl içinde ve daha sonra deneyimli Köy Enstitüsü kadrosu çil yavrusu gibi dağıtıldı.

Köy Enstitüsü Yasası 1940’ta çıkmıştı ama programı 1943’te yayımlandı. Bu arada 1942 yılında Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü de açılmıştı. Yüksek okul enstitülere öğretmen ve denetmen yetiştirecekti. 1943 yılından itibaren yedi enstitüde de Sağlık Kolları açıldı.

1943 Programı 1947’de değiştirildi. 1936’dan beri eğitimde uygulanan iş eğitimi anlayışı budandı. Enstitülerde tarım, teknik derslerinin ders sayıları azaltıldı. Yasa’da belirtilen, ” Köye yarayışlı eleman yetiştirmek” anlayışından vazgeçilmiş, yeniden köye öğretmen yetiştirme anlayışına dönülmüştü. Köy öğretmenini köy lideri olması istenmiyordu. 4274 Sayılı Köy Enstitüsü Örgüt Yasası budanmış, öğretmenin yetkileri sınırlandırılmıştı. Yüksek Köy Enstitüsü kapatılmış, altı enstitünün Sağlık Kolu Bölü de kapatılarak yalnız Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ndeki açık kalmıştı. Mezun olan öğretmene verilen tarım araç- gereçleri ve hayvanlar geri alınmıştı.

Köy Enstitüsü mezunları enstitüde beş yıl içinde öğrendiklerini gittikleri köylerde uyguladılar. Modern tarım, hayvancılık yaptılar, köyü ağaçlandırdılar, meyvecilik yaptılar, köye arıcılık öğrettiler, köye yol yaptılar, su getirdiler. Kooperatifler kurarak köylünün örgütlenmesini sağladılar. Köyün sağlıkçısı, veterineri oldular. Türkiye Cumhuriyeti’nin köydeki temsilcisi idiler. Köyün çocuklarını kız- erkek ayrımsız ve de yetişkinlerini okuttular ve mezun ettikleri öğrencilerin ilkokuldan sonra okumalarını sağladılar. Köyde ışık oldular…

Yazar, ozan, sanatçı, öğretim üyesi oldular. Gazete, dergi, kitap yayımladılar. Yazdıklarıyla genç kuşakların bilinçlenmesini sağladılar. Bu dünyanın nasıl döndüğünü öğretmekle kalmadılar, dünyanın içinde neler döndüğünü de öğrettiler. Öğretmen örgütçülüğüne önderlik ettiler. Türkiye Öğretmenler Derneği Fedrasyonu ( TÖDMF)’nu kurdular. 1965 yılında Türkiye Öğretmenler Sendikası ( TÖS)’nın kurulmasına öncülük ettiler. TÖS’te yöneticilik yaptılar.

Şimdi gelelim konunun başlığına. Köy Enstitüleri yalnız toprak ağalarını rahatsız etmedi. Ne yazık ki o günlerin akademisyenleri, eğitimcileri, siyasetçileri, yazarları, gazetecileri, devletin valileri, kaymakamları hatta aydın sayılan insanların çoğu da Köy Enstitülerine karşıydı. Meclis Başkanı Karabekir ile Fevzi Çakmak da bu okullara şiddetle karşıydı.

Önce CHP içindeki okumuş yazmış toprak ağası olmayan genç milletvekilleri enstitüleri istemiyordu. 1946’da Milli Eğitim Bakanı olan Reşat Şemsettin Sirer ve 1948’de Milli Eğitim Bakanlığına atanan Tahsin Banguoğlu Köy Enstitülerinin en azılı düşmanlarıydı. Başını Nihat Erim’in çektiği 45’e yakın milletvekili bu okulları istemiyordu. CHP Genel Sekreteri ünlü yazar Memduh Şevket Esendal, Tonguç’a, “Bunu köy köy neden gezdiriyorsun” diyordu. Bunu dediği Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ydü. Milli Eğitim Örgütü’nün büyük bölümü, en başta Yüksek Öğretim Müsteşarı Hıfzırrahman Raşit Öymen ( Altan Öymen’in babası) karşıydı. Eğitime yön veren Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Pedagoji ( Eğitimbilimleri) Bölümü de karşıydı. Kemal Tahir’in ” Bozkırdaki Çekirdek” romanını okudunuz mu? Bizim ünlü romancı ve Sosyalist de karşıydı ve Köy Enstitüleriyle ilgili çok kötü bir roman bile yazmıştı. Niyazi Berkes’in ” Türkiye’de Çağdaşlaşma” kitabını okursanız, bakanlıkların ve bürokrasinin enstitülere olan düşmanlığını ayrıntılarıyla öğrenebilirsiniz. İstanbul Münevveri ( aydını) böyle eğitim mi olurmuş! Öğretmen mi yetiştiriliyor amele mi, diye soruyordu.

Uzatmayalım.

Köy Enstitülerinin eğitim anlayışı 1947 yılında büyük ölçüde budandı. 1947’den itibaren enstitüler özgünlüğünü yitirdi. Öğretmen kadrosu dağıtıldı. 1953’te programı İlköğretmen Okulu programıyla birleştirildi ve öğretimi altı yıla çıkarıldı. 1954’te de tabelası indirildi.

Ne yazık ki, Sabahattin Eyüboğlu, Sabahattin Ali, Niyazi Berkes, Ruhi Su, Ahmet Emin Yalman, Vedat Günyol, Yaşar Kemal gibi bir avuç aydın dışında Köy Enstitülerinin kapatılmasına üzülen aydın çıkmadı ama bu cinayete sevinen sözde aydın çoktu.

Biliyorum, Murat Bardakçı’yı soracaksınız. Bardakçı da iki gün önce enstitülere kin kusmuş. Adamın Cumhuriyet Devrimleri ve Atatürk’le sorunu var. Cumhuriyet’in çağdaş eğitim atılımına karşı olmaz mı? Dedesi vali, babası Türkiye’den kaçmak zorunda kalmış, Osmanlı hayranı İstanbul Münevveri Köy Enstitülerine karşı olmasaydı, yadırganırdı.

Cengiz Öksüz