Biz; başbakanın yanında yalnızca, önüne geleni kovalayan, yakalayan, döven ve gözaltına aldıran koruma ordusu polisler olduğunu sanıyorduk…
Meğer koruma terörü bununla da kalmıyormuş… Yusuf Yerkel gibi kabadayı fedaileri de varmış Erdoğan’ın!.. Hem de en yakınında!..
Milletin maden katliamı nedeniyle yas tuttuğu Soma’da, yüzlerce yurttaşın önünde, bir genci, hem de askerlerin arasında yere savurarak tekmeleyen pervasız asiye ne polis ne de savcılığın dokunmaması rezaletin diğer boyutuydu!..
Dün tüm sosyal medyada, hatta İngiliz basının manşetlerinde bu zorbanın fotoğrafları vardı ama AKP hükümeti, yas meydanındaki bu dayağı onaylamış olmalı ki, Yerkel adlı zavallı “Başbakanlık Müşaviri” olarak görevine devam ediyor…
Dün çok vahim iki olayın daha görüntüleri ortaya çıktı… İlki bir polis memurunun, Erdoğan’ı protesto eden bir yurttaşı merdivenlerden aşağı atmasıydı…
İnternete düşen kasetteki ikinci rezalet ise Yerkel gibilerin kimden feyiz ve cesaret aldıklarını da kanıtlarken, toplumun hafızasına utanç verici bir fotoğraf olarak yansıdı!..
Bu ülkenin başbakanı, Soma’da sığınmaya çalıştığı bir marketin önünde, kendisini eleştiren vatandaşı ardı ardına yumrukladı… Hem de Yerkel’in vatandaşı tekmelediği aynı saatlerde!..
Dayak yiyen yurttaşın başına daha sonra neler geldiği görüntülerde yer almıyor!.. Hatta bu yurttaşın “kadın” olduğu iddiaları da bulunuyor!..
Yandaş basın bu skandalı görmezden geldi ama Erdoğan’ın yumruklama görüntüleri dün sosyal medyada şok yarattı…
Çünkü 30 Mart seçimi akşamındaki balkon konuşmasında, muhalefeti “milletin yumruğunu yediler” diye azarlayan Erdoğan’ın; milletin bir ferdini kameraların önünde yumruklaması yalnızca siyaset tarihine geçmedi, cumhurbaşkanı olmak isteyen birinin, cumhura neler yapabileceğini de kanıtladı…
Velhasıl; devletin ihmali nedeniyle yüzlerce kişinin can verdiği Soma’da yurttaşa attığı yumruğun “görüntü kaseti”, yalnızca Erdoğan’ın içinde bulunduğu vahim psikolojiyi resmetmedi, bu rezalet, AKP liderini sonun başlangıcına da sürüklemiş oldu…
AKP’NİN ZIRVACI KALEMLERİ!..
Müşavir tekmeler, polis merdivenden atar, Başbakan yumruklar da; sırtını AKP siyasetine dayayan yandaş güruh boş durur mu?.. Onlar da kalemlerini tekme-yumruk gibi kullanmaktan kaçınmadılar!..
Yani onlar tüm bu rezaletler yaşanırken sosyal medya üzerinden kışkırtıcı yalanlar yazdılar, dezenformasyonla adeta zehir saçtılar…
Daha düne kadar adlarını kimsenin bilmediği, yandaş matbuatın boyalarıyla parlatılmak istenen Serdar Arseven, Mevlüt Yüksel, Fatih Tezcan vs.
Bunlar militan AKP’li güruhun birkaç kalemşoru… Soma’da insanlar can pazarındayken, dehlizlerden cesetler çıkarken onlar, AKP hükümetinin ihmalinin yol açtığı katliamı perdelemek için olaya “Geziciler”i karıştırdılar, hatta facianın “sabotaj” olabileceğini bile saçmaladılar…
Kimi Soma faciasının “iç savaş çıkartma amaçlı” bir tezgâh olduğunu yazabildi, kimi işe “gizli servisleri” karıştırdı ve aynı zamanda “hükümete yönelik darbe”nin bir parçası gibi göstererek zıvanadan çıktı!..
Bunlarda utanma arlanma olmadığı için; aldıkları görevi hakkıyla yerine getirmek uğruna, her yalanı mübah sayıyorlar!…
İşte hükümetin rezaletlerini örtbas etmek için adeta facia kurbanlarının kefenlerini bile kullanabiliyorlar ya, sokakta nasıl yürüyecekler çok merak ediyorum…
Hiç kuşkunuz olmasın; bu zavallılar, teknolojik devrim yaşayan medyanın, etik açıdan hangi seviyede olduğunu kanıtlayacak küçük ve zavallı birer dipnot olarak medya tarihinin son sayfasında kalacaklar!..
KATLİAMIN NEDENİ DİNAMİT!..
Soma’da facianın boyutları ve kurbanların sayısı net olarak açıklanmıyor… Gerçekleri açıklamaktan korkan AKP siyasetiyle bürokrasinin yarattığı kanlı gizem ise çok sayıda soruyu gündeme getiriyor. Örneğin;
Genel müdürünün eşinin AKP’li meclis üyesi olması nedeniyle, katliam ocağının yıllardır hiç denetlenmediği iddiasını savcılık inceliyor mu?..
Bazı AKP’lilerin, facianın yaşandığı kömür ocağının “gizli ortağı” olduğu bilgisi araştırılıyor mu?..
Sıradan insanların, günübirlik “çalışmaya geldim” diyerek saati 4 liradan kaçak olarak madende çalıştırıldığı ve ölümlerin bu yüzden arttığı doğru mu?..
Soma’da yaşanan maden faciasından kılpayı kurtulan İbrahim Işık’ın, facianın “madende dinamit patlatılmasından” kaynaklandığı yönündeki iddiası inceleniyor mu?..
Katliama yol açan maden ocağının sahibi Alp Gürkan’ın; geçen yıl bir gazeteye, “Soma’daki madenimizde patlama riski bulunan metan gazını sürekli kontrol altında tutuyoruz. Kaza anında 500 işçinin, 20 gün süreyle yer altında yeme-içme ihtiyacını karşılayacak, ‘yaşam odaları’ oluşturduk” diye anlattığı tesisler neredeydi?..
SOMA ÜZERİNDEN DİN TİCARETİ…
Soma kan ağlarken, yandaş televizyonlar ihmali ve denetimsizliği sansür ederken, milyonların tepkisi ancak sosyal medyadan yansıyabiliyordu…
On binlerce kişi sosyal medyada, Enerji ve Çalışma bakanlıkları ile Başbakan Erdoğan’a öfke saçarken, yandaşlar ise çoktan karşı savunmaya geçmişlerdi…
AKP’nin ne pahasına olursun iktidarda kalması için tetikçilik yapan bu güruhun tek savunması vardı; “facia üzerinden siyaset yapmayın” teranesi…
Oysa her faciayı “kader”cilik zihniyetiyle örtbas etmeye çalışanlar bizzat AKP’lilerdi… Faciayı din söylemi ve sömürüsü üzerinden gölgelemek isteyenlerin asıl amacı belliydi; kitlelerin tepkisini azaltmak!..
Bu örtbasçı güruha en çarpıcı yanıtlar yine sosyal medya üzerinden; İslamcı yazar İhsan Eliaçık’tan gelmişti. Şunları yazmıştı Eliaçık:
“Bütün dinler isyanla başladı ve bütün isyanlar dinle bastırıldı. Kaza, kader, sela, hutbe, fıtrat muhafazakârın dilinde afyondur. Kuran’da ‘kadere iman’ diye bir şey yok, ‘zulme isyan’ var… Kadere imanı, İslam dünyasına Muaviye soktu. Bir kaza mı oldu ‘kaderi böyleymiş’, isyan eden mi var ‘kadere karşı geliyorsun’ derdi.”
Sizce; halkın tepkisini “siyaset yapmayın” teranesiyle örtmeye çalışırken din bezirgânlığına soyunan zavallılara, Eliaçık’ın bu sözlerinden sonra söylenecek bir şey kaldı mı?..
Mehmet Faraç