Kaderinin saati ağır ağır çalmaya başlamıştı. Hükümdarın yanı, gittikçe tenhalaşıyordu. Paşalar, sonuna kadar kendilerine güvendiği saray ileri gelenleri birbiri ardından onu terk ettiler.
Yıldız da daha o zaman, dünkü dostları tarafından ihanete uğradığını söylemeye kimse cesaret etmiyordu. Sarayın pek yakınındaki kışlada İngiliz askerleri bulunmasına rağmen herkes, buranın aniden heyecan dolu milli kuvvetler tarafından işgal edilmesinden korkuyordu.
Nihayet II Kasım günü öğle sonu, VI.Mehmet, geceyi tören köşkünde geçirmek istediğini bildirdi. Yıldız’a bağlı bulunan bu bölüm Abdulhamit tarafından, 1889 yılında Giyyom II’nin İstanbul’a gelişi sırasında ikametine mahsus yaptırılmıştı. Bu haber, çevresinde kimseyi şaşırtmadı. Herkes, düşük hükümdarın olası bir darbe karşısında kendisine sığınacak bir yer aradığını zannediyordu.
Köşk acele ile ısıtıldı ve akşam olunca VI.Mehmet, köşküne vardı. Önceden hazırlanmış plana göre, kaçışta kendisine eşlik edecek kişiler birer birer yanına geldiler.
Önce altı yaşındaki oğlu şehzade Ertuğrul, sonra Başmabeyinci Yaver Paşa, Albay Zeki Bey, Başhekimi, Reşat Paşa, 2 müsahşibi, 1 uşak, 1 berber ve 2 harem ağası olmak üzere hepsi 10 kişi geceyi hazırlıklarla geçirdiler.
Sultanın gözetimi altında mücevherat, kıymetli taşlar, som altından küçük bir tabloya kadar dikkatle paketler halinde sandıklara yerleştirildi. Tabancalar eşyaların altına konuldu.
Sadece küçük Ertuğrul, Almanya imparatorunun vaktiyle yattığı büyük yatakta uyuyordu.
Sabahın saat altısında, henüz ortalık tam ağarmamışken küçük kafile köşkten ayrıldı. Oradan birkaç adım ötede Yıldız Sarayı,nın kalın duvarlarında, anahtarı bir harem ağasında bulunan kapı açıldı.
Dışarıda, üstünde kızılhaç işareti bulunan otomobil, tarafından İngiliz subay ve askerleri olduğu halde bekliyordu. Birine sultan, oğlu ve ileri gelenler yerleştiler. Ötekine de diğer maiyet ile bagajlar bindirildiler.
Küçük bir İngiliz müfrezesi arabayı izledi. Yıldız’ın kalın çevre duvarı boyunca giden kafile Ortaköy’de indi. Devamlı yağan yağmurlarla yollar çok bozulmuş olduğundan yürüyüş yavaştı. Tabi, her şey göz önünde tutularak gerekli önlemler alınmıştı.
Yol boyunca, İngiliz askerleri sözde yürüyüş ve silahlı talim yapmak üzere dağılmış bulunuyorlardı.
Gerçekte bu sultanın kaçışını güvenlik altına almak içindi. Bir İslam Halife’sini İsevi İngilizler, Müslümanlardan koruyordu.
Arabalar, Boğazın birkaç adım ötesinde Dolmabahçe Sarayı’nın önünde durdular. General Harrington ve kurmaylarından birkaç subay firarileri burada kabul ettiler.
Birkaç yüz metre uzaklıkta, önceden gelmiş bulunan MALAYA adlı İngiliz Filosuna bağlı büyük zırhlılardan biri halka halka dumandan sorguçlar atıyordu. VI.Mehmet Vahdettin ve maiyeti derhal bir istimbotta yerlerini aldılar. On dakika sonra son Osmanlı hükümdarı geminin merdivenlerini çıkıyordu Üçyüzmilyon Müslümanın halifesinin bir HİRİSTİYAN DEVLETTEN YARDIM VE DESTEK İSTEMESİ, İLK KEZ OLUYORDU.
PEYGAMBERLERİN TEMSİLCİSİ GAVURLARA SIĞINIYORDU.
SÖZDE İSLAM OSMANLI’NIN PARLAK BİR DÖNEMİ İŞTE BÖYLE SONA ERDİ.
__________________
Vah, Vahdettin vah, üzülme yalnız sen değilsin, gavurlara sığınacak olan diğer kafilende bunca yıl aradan sonra sana katılacaklar…
Vatan haini mi idi bilemem ama kendini bile yönetmekten aciz bir insandı, çok rahattı, onun için vatanı, keyfi ve rahatı için gavurlara peşkeş çekti ve onların kuklası oldu… Düşünün ki ülke işgal altında iken bile o halen uçkurunu düşünüyordu ve o şartlarla bile; Kendisi 60 yaşında iken 18 yaşındaki bir kız ile düğün yapıp, 5’nci eş olarak koynuna soktu..
Rezzan AVCI