Filistin’de İsrail devleti kurmak isteyen İngiliz Kralı Edward, buna engel olmamasını Atatürk’e söylemek için 1936’da İstanbul’a geldi.
Sevgilisi Fransız Prensesi Virjini de kaçak yolcu olarak yatındaydı.
Dolmabahçe’de o akşam protokol yemeği yerken, Kral Edward Atatürk’e niyetini açtı.
Atatürk’ün ona yanıtı kesindi:
“Ben sağ olduğum sürece buna asla izin vermem!”
Mustafa Kemal, Dolmabahçe yemeğinde, İngiliz kralına ve birlikte hareket ettikleri aşikâr olan Fransızlara verdiği cevabı Ankara’ya döner dönmez mecliste yaptığı nutukla Türk halkına ve dünyaya açıkladı:
“Filistin’e el sürülemez!”
“Arapların Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu “sözde istiklal” kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine esir kıldıkları çok şayanı teessüftür.
Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez.
Biz vakıa bir kaç sene Araplardan uzak kaldık.
Fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyet’in mukaddes yerlerini Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız.
Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz.
Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyet’e lakayt olmakla itham edildik.
Fakat bu ithamlara rağmen Peygamberin son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima İslam hâkimiyetinde kalmasını temin için hemen bu gün kanımızı dökmeye hazırız.”
“Cedlerimizin, Selâhaddin`in idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hâkimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bu gün, Allah`ın inayeti ile kuvvetliyiz.
Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam âleminin ayaklanıp icraata geçeceğinden şüphemiz yoktur.”
Dünya basınında ilk yer aldığı ülke: Bombay Cronicle 27.07.1937
Türkiye basınında: Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi
Atatürk, sadece bu cevapla yetinmedi.
Düşmanın niyetini bu kadar açık söylemesini ciddiye aldı ve Filistin’e doğru bir hamle yaptı; tebdil kıyafetle Fransız işgali altındaki Antakya’ya gitti, sivil direniş başlattı, çalışmaların sonucunu halkoylamasıyla aldı, Antakya Fransız işgalinden kurtuldu, bize katıldı.
Böylece Filistin halkına daha yakın olduk.
Fransa, muhtemeldir Antakya’nın rövanşını Dersim’de isyan çıkartarak aldı.
Sivas Kongresine koruma desteği de veren Diap/Taip Ağa’nın bütün oğulları ve torunları orada öldürüldü.
Diğer yandan İngilizler, İsrail devleti kurmanın önündeki en büyük engelin Mustafa Kemal olduğunu gördüler.
Muhtemeldir, Atatürk’ü ölüme götüren yanlış tedavi için gizli servislerini seferber ettiler.
Daha eskiye gidersek, Kral Edward’ın ana rahmine düştüğü günlerde, annesiyle pek sıkı fıkı olan, karşılıklı ziyaretlerin aylar süren saray misafirlikleri biçiminde yapıldığı Sultan Aziz zamanında, o samimiyetle, Osmanlı Musevilerinin Filistin’de toprak satın almalarına izin kopartılmıştı.
İşte o topraklara Avrupa’dan Yahudi taşıyarak bir devlet kurmaktı niyetleri.
Doğu Avrupa’dan insanları gönüllü o topraklara taşımanın olanaksızlığı da ortadaydı, bunun için bir Hitler yaratılmalıydı!
Yaratıldı.
Danimarkalı Yahudi şirketleri silah ve gemileriyle onun hizmetindeydi.
Bir bahaneyle savaş başlatılacaktı, Polonyalı bir asker Alman sınırını taciz etti ve Hitler Polonya’ya saldırdı, hiç direnişle karşılaşmadan, Polonya ordusunu da yanına alarak ilerledi.
Sonuç ortada; İsrail doğdu!
Polonya’ya saldırı günü olan 1 Eylül 1939 tarihi Dünya Barış Günü ilan edildi!
Şimdi İsrail devleti büyütülecek, yine bir Hitler’e ihtiyaçları var!
Yine savaşı başlatma bahanesi lazımdı; bir mavi gemi dolusu insan İsrail sınırını taciz etmeye gitti!
(Açık İstihbarat : Yazarın; Mavi Marmara gemisinin İsrail sınırını taciz ederken değil, uluslararası sularda İsrail’in korsanlığına müdahil olduğunu gözardı etmesini, güzel bir yazıyı lekeleyen temel bir mantık hatası olarak not ediyoruz)
29 Mayıs İstanbul’un fetih günü, bu iş için belirli gün olarak seçilmiş görünüyor.
29 Mayıs 2010 günü, İstanbul’daki bütün kutlama afişlerinde AY YILDIZ, MAVİ-BEYAZDI!
29 Mayıs 2010 günü, İsrail açıklarında demirleyen o geminin adı MAVİ MARMARA gemisi idi.
29 Mayıs 1453 günü, Fatih Sultan Mehmet’in ödünç aldığı teknelerin sahipleri de Galatalı Mavi-Beyaz Bayraklı Yahudi korsanlarıydı.
Avrupa’da Hitler bu kanlı oyuna direnen, teslim olmayan Yahudileri öldürdü, teslim olanları ise Danimarka’nın mavi gemilerine yükleyip Filistin’e götürdü.
Acaba şimdi, İsrail’in içinden büyük lobiye direnenlere midir bütün o çalımlar?
İsrail’i büyütme savaşına direnen olmasın, yani bir daha MAZADA olmasın diye midir bu tezgâh? “Mazada” sözünü ilk kullanan Bush’tur.
2001’de
“3. bin yılın haçlı seferini başlattık, bir daha MAZADA olmayacak” dedi.
Bununla, MS.70’de, Doğu Akdeniz’de Roma’ya vergi vermemek için, Filistin halkının arasına karışıp onlarla birlikte on yıl direnen bir Yahudi korsandan söz ediyordu.
O sözün açılımı bugün karşılığını buluyor:
Büyük efendileri İsrail’in içinden direnen kimse istemiyor, direneni öldürecekler.
Ama kendi elleriyle değil, yarattıkları Hitler’in eliyle.
Onlar için sorun şu:
Ya Türk ordusu Hitler’in ordusu olmayı reddederse!
Ya Atatürk’ün Filistin’i nasıl savunduğunu hatırlayan komutanlar çıkarsa!