Suçunu kabul eden Asker katili Erdal Eren, haksız yere mi asıldı, cezası müebbet hapse çevrilemez miydi? O zaman geçmişte benzer suçlarla asılan bütün diğer isimler de aynı durumda değil mi? Onların hakkını niye aramıyoruz? Genelleştirmek gerekmez mi?
12 Eylül Müdahalesinden önce (S.Demirel döneminde) idama mahküm olan ama 12 Eylül müdahalesinden sonra infaz sırası gelen Erdal Eren’in idam kararını 2 kez bozan Yargıtay 3’üncü Dairesinin üyelerinden emekli Hakim Ahmet Turan 28 yıl sonra bazı açıklamalar yaptı.
“Eren’in İnzibat eri Zekeriya Önge’yi öldürdüğünü kabul etmesine rağmen, kasten öldürdüğüne dair Yargıtay üyesi olarak vicdani kanaatim olmadı. Bu konuda mahkeme üyeleri ile ters düştük. Eren önden ateş etmiş, asker sırtından vurulmuştu. Kurşunun da o tabancadan çıktığına dair kanıt yoktu” demiş. Ancak katil EREN’i yargılayanların bu açıklamaya cevabı alınmadan hüküm yürütmek yanlış olur. Mahkeme EREN’in kurşunuyla öldürüldüğünü onaylamıştır.
30 Ocak 1980... Sağ sol çatışmasının doruk noktasına çıktığı, sıkıyönetim günlerinde, Başbakan Süleyman Demirel döneminde, Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ODTÜ öğrencisi Sinan Suner, MHP’li Bakan Cengiz Gökçek’in koruması Süleyman Ezendemir tarafından öldürülünce; olaydan 2 gün sonra bir protesto gösterisi yapıldı. Göstericiler ile askerler arasında çıkan çatışmada İnzibat eri Zekeriya Önge, görevi başında şehit edildi.
Elinde silahı bulunan Erdel Eren‘in de içinde bulunduğu 24 kişi gözaltına alındı.
Erdal Eren, 19 Mart 1980’de idama mahkum edildi. Siyasi iradenin ülkeyi idarede yetersiz kalması nedeniyle, halkın desteğini alan TSK 12 Eylül 1980‘de idareyi ele aldı.
ERDAL EREN’İN YAŞI BÜYÜTÜLMEDİ:
EREN‘in yaşının tutmadığı iddiaları üzerine, Şehit ettiği askerin ailesi buna itiraz etmesine rağmen kemik ölçümü yapılan Erdal Eren’e “18‘den büyüktür” raporu verildi ve EREN 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Cezaevi’nde idam edildi. Bazı ardniyetli müfteriler “YAŞINI BÜYÜTÜP DE İDAM ETTİLER” diye aşağılık bir iftira attılar, kesinlikle doğru değildir.
Yargıtay üyesi emekli Hakim Ahmet Turan şöyle anlattı: İdam kararını 2 kez bozduk: Erdal Eren davası 12 Eylül’den önce başlamıştı ama sıkıyönetim ilan edildiği için sıkıyönetim mahkemeleri vardı. Erdal Eren, sıkıyönetim mahkemesinde yargılanıyordu. Mahkeme, “Erdal Eren’in inzibat eri Zekeriya Önge’yi bilerek, kasten, taammüden öldürdü” diye idama mahkum etti. O gün ki kanunlar öyle idi. Avukatlar kararı temyiz etti ve dosya bize geldi. Ben raportör olarak atandım. Dosyayı inceledim ve diğer üyelere anlattım.
Erdal Eren’in İnzibat askerini kasten, bilerek öldürdüğü noktasında şüphem olduğu için 15 Temmuz 1980’de kararı 2 muhalif oya karşı 3 oyla bozduk. Bozma kararımız üzerine dosya tekrar mahkemeye gitti, yeniden yargılandı… Ama tekrar idama mahküm edildi. Temyiz edildiği için tekrar bize geldi. Yaptığımız inceleme sonunda 28 Ekim 1980’de kararı tekrar bozduk.
Müebbete çevrilebilirdi: Biz kararı 2’nci kez bozunca yasaya göre Başsavcılık kendi tebliğnağmesine aykırı karar çıkınca itiraz etti ve dosya Daireler Kurulu’na gitti. 15 kişilik heyette 2 muhalif üyenin oyuna karşı 13 üyeyle idam kararını onadılar. 15 üyeden sadece Hakkı Erkan ve Erdoğan Başhekim adlı üyeler bu karara muhalifti. ‘Erdal Eren asılmasın, en azından Ceza Kanunu’ndaki 59’uncu takdiri tahrir sebebi, yani kendi takdirini kullanarak idam cezasının müebbete çevrilmesi’ni istediler. Ama üniformalı bir askerin görev başında şehit edilmesi, hafifletmeyi önledi.
Provokasyon olabilir: En önemlisi; Erdal Eren girdiği bir evin bahçesinde sinmiş bir yere. Askerler geliyor. Elinde de kendi tabancası var, gelişi güzel ateş etmiş. Diyelim ki gelen askerleri hedef gözeterek ateş etti. Üzerine gelen askerlerden biri öldüğüne göre göğsünden yara alması lazım. Halbuki vurulan asker sırtından vurulmuş. Bu durumu Avukat Niyazi Ağırnas duruşmada söyledi ve ’bir provokasyon olabilir’ dedi. Benim vicdani kanaatim provokasyon vardır ya da yoktur diyemem ama yüzde 100 Erdal’ın tabancasıyla vurulduğuna dair kesin delil yoktu. O nedenle ben iki defa kanaatı bozdurdum. Benim görüşüm doğrultusunda Yargıtay 3. Dairesi ama Daireler Kurulu da 2 muhalif üyeye karşı onadı.
Hafifletici durumlar neden dikkate alınmadı?: EREN “Askerlerin hepsi benim atış menzilim içinde. Paniğe kapıldım, ateş ettim” diyor. Bütün ifadelerinde “Benim bu eylemimden dolayı Zekeriya Önge ölmüşse, buna ben neden olmuşsam, çok üzüntü duyuyorum” diyor. Her noktada, her duruşmada söylüyor bunu. Bu üzüntü ifadesi yargılama esnasında takdiri hafifletici sebep olarak görülebilirdi, ama yapmadılar.
Evren bilseydi idam ettirmezdi; Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun 2’ye 13 oyla ”idam edilsin” kararını, Devlet Başkanı Kenan Evren’in başkanlık ettiği 5 kişilik Konsey de onayladı. Eğer olay Konseye bildirilseydi, Evren ve konsey üyeleri bunu onaylamazdı. Bu yapılmadı.
İdam sürecinin başlangıcı dönemin başbakanı Demirel’in “Bu olayın failleri TCK’nın en ağır hükümlerince cezalandırılacaktır“ lafıdır. Milli Güvenlik Konseyi, bunun gereğini yaparak Erdal Eren’i darağacına gönderdi. Erdal, mahkeme süresince ”Korktuğum için değil, doğrusu bu olduğu için böyle doğrusunu söylüyorum“ deyip, silahlı olduğunu ve ateş ettiğini bir kaç defa itiraf etmesi, o günkü kanunlara göre idama gidişi kolaylaştırdı.
Geçmişte aynı EREN gibi benzer şartlarda cezası müebbete çevrilmeyip idam edilenler de olduğunu çok defa duymuşuzdur.. Ancak keşke olmasaydı, müebbete çevrilseydi. Keşke büyükler tarafından o tabanca eline verilmeseydi, gençliğin toyluğundan istifade edip kışkırtılmasaydı. Çünkü idam bizim ulusumuza, Türk Ulusuna yakışmıyor.
Şu konu iyi bilinmelidir:
Erdal Eren, 25.09.1961 doğumludur!
Askeri şehit ettiği gün: 18 yaşını bitirmiş, 19 yaşının içine 4 ay, 7’nci gününü yaşıyordu.
İdam edildiği gün: 19 yaşını bitirmiş, 20’nci yaşından 2 ay, 18 gün yaşamış idi. “YAŞINI BÜYÜTTÜLER” söylentisi; Ya yanlış bilgi, veya ahlaksızca bir yalandır, iftiradır!
Ama o günkü kanunları uyguladıkları için “İDAM ETTİLER“ diye o günkü askeri yönetimin suçlanması gibi ikiyüzlü davranışlar da yakışmıyor.. Türk Milleti’nin yüzde 92‘sinin Kenan EVREN‘i Cumhurbaşkanı yaptığı gerçeğine saygılı olmak gerekir.. Atatürk‘ten sonra, Türkiye’de hiç bir parti, hiç bir Başbakan, hiç bir Cumhurbaşkanı bu kadar büyük bir çoğunluğun desteği ile gelememiştir, hem de halkın desteği, bu gerçeği de unutmayalım..
Başbakan Süleyman DEMİREL, askerlerin üzerine ateş edilmesine duyduğu anlık üzüntüyle “EN AĞIR CEZA” talep etmiş olması ve onun döneminde bu cezayı almış olmasına kızmak da doğru değildir.
(ajanshaberal)