Yaşar Kemal başta olmak üzere, Orhan Pamuk, Çetin Öner, Haldun Taner gibi Türk edebiyatçıların eserlerini Almancaya kazandıran ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’de mülteci olarak yaşayan Alman tercüman ve yazar Cornelius Bischoff, Türkiye’de sürgünde yaşadığı dönemde camilerde ezan okunurken, yeri geldiğinde kilise çanlarının da duyulduğunu belirtti.
“NAZİ DÖNEMİNDE TÜRKİYE’YE SIĞINDIK”
“Babam, 1920 yılında inşaat işçisi ve sendikacı olarak İstanbul’a gitmiş. Yahudi kökenli bir kızla evlendikten sonra Almanya’ya geri dönmüş. Daha sonra 1938 yılında babam, sonra da ben, kızkardeşim ve annem Türkiye’ye sürgüne gittik. Anneannem 500 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Yahudi kökenli biri. Babam hep faşizme karşıydı. Nazi döneminde Türkiye’ye sığındık. İstanbul’da Alman okullarına gittim, daha sonra buralar kapatılınca Çorum’a gittik. Burada Türk arkadaşlarım oldu. Türkçe öğrendim. Daha sonra İstanbul’a dönerek Fransız Okuluna gittim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine başladım. İkinci Dünya Savaşından sonra Hamburg’a geldim. Türkiye’de yaşadığım süre içinde Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk ile tanıştım. Hala onlarla iletişimim devam ediyor.”
“YAHUDİLERİ ATATÜRK KORUDU”
Toplantıda konuşan TÜRGEM Başkanı Remzi Uysal da, Nazi rejiminden kaçan Alman sanatçı, aydın ve azınlıkların Atatürk Türkiye’sine sığınmayı tercih ettiğine dikkat çekerek, “Rejim karşıtı olanların Hitler faşizminde yaşama şansları kalmamıştı. Önce 30 bilim adamı gitti, peşinden çok sayıda mülteci Türkiye’ye sığındı. Bunlar Türkiye’ye bir dönem damgasını vurdu. Onları Atatürk korudu. Hatta geri çağrılmalarına rağmen, onlar Türkiye’de kalmayı tercih etti” dedi.
Heilmann, yaşanan tarihin unutulmaması gerektiğine işaret ederek, o dönem sığınmacılara kapılarını açan Türkiye’ye şükran duyduğunu ifade etti.
TÜRGEM Başkanı Uysal daha sonra davetlilere, üzerinde Türk bayrağı bulunan el çantaları armağan etti.
“MÜLTECİ OLARAK YAŞADIĞIM TÜRKİYE’DE HEM EZAN OKUNUR, HEM KİLİSE ÇANLARI ÇALARDI”
Bischoff, toplantı sonrasında da yaptığı açıklamada, “Mülteci olarak yaşadığım Türkiye’de hem ezan okunur, hem de kilise çanları çalardı. Müslüman, Yahudi olmak kimsenin umurunda değildi. Azınlıklar durumlarından şikayet etmiyordu. Yahudiler, Ermeniler, Rumlar ve diğer azınlıklar Türkiye’yi çok seviyordu” dedi.
“TÜRK GEMİSİNE SALDIRI BÜYÜK HATA”
İsrail’in Türk yardım gemisine saldırısını da değerlendiren Bischoff şunları söyledi.
“İsrail’in Türk gemisine saldırısı büyük hataydı. İsrailliler kendi tarihlerini bilmiyor. Kendilerini kurtardılar, şimdi Araplara saldırıyorlar. Nazi dönemi gibi olmasa da İsrailliler resmen Araplara baskı uyguluyor. Ben bunu anlayamıyorum. Dedeleri, ebeveynleri Nazi dönemini yaşadı. Çocukları neden başka bir millete baskı uyguluyor” şeklinde değerlendirdi.
“HER YERDE AZINLIKLARA KARŞI KENDİNİ ÜSTÜN GÖRME ÖZELLİĞİ VAR”
Almanya’da hala yabancılara karşı bazı önyargılar bulunduğunu ifade eden Bischoff, “Her halkta azınlıklara karşı kendini üstün görme özelliği var. Bu Alman’da da var, Türk’te de var. Ancak şunu söyleyebilirim: Almanya’da yasal olarak Alman ile yabancı arasında fark yok. Yasalar iyi. Sorun bazı Alman sağcı politikacıların olması. Hala yabancıları sevmeyen bir kesim var” dedi.
Almanya Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Thilo Sarrazin’in, “eğitimsiz yabancıların Alman toplumunu gittikçe aptallaştırdığı” yolundaki açıklamasıyla ilgili olarak da Bischoff, “Bence Türk toplumu Sarrazin’i, bir halkı küçük düşürdüğü için mahkemeye vermeli. Söyledikleri ırkçılıktan başka bir şey değil. Ancak küçük bir aptal azınlık onun söylediklerini dikkate alır” diye konuştu.
Bischoff, sağlığının el vermesi durumunda İstanbul’da yaşamak istediğini de kaydederek, “Unutulmaz dostluklar kurdum, arkadaşlarım oldu. Türkiye güzel bir memleket; tarihiyle, kültürüyle, iklimiyle, gelenekleriyle… Türkiye’ye bize kapılarını açtığı için çok şey borçluyum” dedi.